GönderenKonu: boynu eksik bir ismail'e öğütler  (Okunma sayısı 539 defa)

mtarik

  • Site Yöneticisi
  • İleti: 2
  • Üyelik Tarihi: 24-09-2014
boynu eksik bir ismail'e öğütler
Tarih : 24-09-2014 Saat : 22:45

sen bu coğrafyanın esmer tarihisin ismail. boynuna dayanmış kör bıçağı nimet bilip altına yatan bir kültürün evladısın. sen üstüne örülen kalın duvarı yıkmak yerine, o duvarın dibine işemeyi maharet bilen kara bir propagandanın meyvesisin ismail.

anlat ismail, anlat hele!

demokrasi mesela, en fazla kaç kişiliktir? özellikle coğrafya dersini yüzlerce yıldır alttan alan kadim bir elyaf topluluğunun ardından?

içten yanmalı motoruna zeka muamelesi yapan, duygularını masturbe etmeyi dini bir ritüele çeviren. şekilden şekile birbirinin düşmanı, birbirinin kurdu, birbirinin dinsizi, allahsızı, faşisti tarih, mantık özürlüsü ve aslında birbirinin toptan ikizi olan bir topluluk.
 
ne demişti bir adam, mantığın dokunmadığı yerde ruh dans eder. ruhun dans ettiği yerde duyguları besleyen bileşenler müzik kutusundan ibarettir. ruh uçucudur ve müzik bu ruhun gdo’sudur. doğru mu demiş? ne fark eder ki?

artık doğruluğu duygu pompalı hormonların ve çıkarların belirlediği bir coğrafyada yaşadığımızı(!) kabul etmenin zamanı gelmedi mi?

uzatmayalım.
şimdi asıl meseleye eğilelim. yeryüzünün kadim paydası ortadoğu gezegenine. dinin, kültürün, felsefenin, ahlakın, pezevenkliğin ve fahişeliğin hortladığı, o yeryüzünün kıdemli soytarısı olan, aşağıdan yukarı hafifçe büzülen afili toprak uzantısına. ortadoğu’ya.

ortadoğu’ya ismail, ortadoğu’ya.

hiç düşündün mü ismail bilmiyorum? memlekette ne kadar din varsa bu coğrafyada tecelli etmiş. alfası, betası burada tescillenmiş. bu mıntıkada yükselmiş ve yine burada alçalmış. bunu çok düşündün ismail, biliyorum ama söyleyemedin hep, çekindin.

kutsallarınla baş edemedin. tabularınla yenişemedin. batı dünyasının kobay faresine dönüşmüş vatanına hiç bu gözle bakmak istemedin. 

korkularla beslenen bir kültürün, bir toplumun yine korkularına esir olmasını, bu korkuları dile getirenlerin diktasına girmesini hep olağan belledin kitaplarında, bunu böyle yazdın.

bir alışkanlığa dönmüş halkının acılarıyla teselli oldun, onların verdiği hazla övündün. öyle beslendin.

ama biliyor musun ismail, zaman hep aynı işler, insanlar hep aynı. evrim, devrim hikaye.

toplum mühendislerinin kapak attığı bu alengirli coğrafyaya, bu heterojen ve bir o kadar politik tekliğe gars olmuş şu özelim memlekete sen ne isim verirdin be ismail? 

bize küçükken içirdiği afyonları büyüdüğümüzde kontrol eden ve bununla bizi modern kölelere, deneklere çeviren muazzam derecede çok uluslu ve bir o kadar kirli bir mekanizma var.
ve tek tanrıya hizmet ettiğini söyleyen tanrılardan oluşuyor bu mekanizma.

biz tanrıya inanırız ismail; ama tanrıya taptığını iddia eden firavunlara taparız. 

yazık değil mi bize ismail?

kadim bilgelerin yazdığı o ibrahimi ne de çabuk unuttuk. erişemeyeceği ve her an ensesinde hissettiği o tanrısı dışında hiçbir gücü takmayan, o doğanın uyumuyla yeşeren insan prototipini. doğruları için yaşayan, var oluşunu borçlu bildiğine saygısızlık etmeyen o insanı, nasıl da unutabildik.

ve biliyor musun,
hiçbirimiz ibrahim olamadık ismail, sen de ismail olamadın. biliyorum. 

ama bu insanları yine de sevmelisin ismail, burayı terk etmemelisin. senin kutsal görevin bu olmalı.

çocuklar artık savaşları, mülteciliği, dilenmeyi tarih kitaplarından, sözlüklerden öğrenemiyor; bizzat yaşayarak öğreniyor.

çünkü onlara yaşamayı sevmeyi sen öğretmelisin.

dinliyor musun ismail, ismail?

söyle ismail, konuş!

orda mısın?