Kısır döngüden çıkamayan Filistin direnişi Ruşen Çakır El Kaide’nin ideolojisinin temellerinden birinin İsrail, hatta Yahudi karşıtlığı olduğunu biliyoruz. Nitekim 1998 başında “Dünya İslâm Cephesi” adı altında kaleme alınan fetvada Kudüs’ü, El Aksa Camii’ni işgalden kurtarma hedefi konulmuş ve “Haçlılara ve Yahudilere karşı cihat” çağrısı yapılmıştı. O tarihten bu yana El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili kişiler dünyanın dört bir yanında ciddi ses getiren eylemler gerçekleştirdiler ve dünyanın dengesini değiştirdiler. Çoğu intihar saldırısı olan bu eylemlerden en çok zarar görenlerin ABD ile Müslümanlar olduğunu biliyoruz. En az zarar görenler arasındaysa İsrail’in üst sıralarda olduğu muhakkaktır. Geçenlerde İD bu soruyu cevaplamak için içiçe geçmiş birkaç açıklamayı internet üzerinden yayınladı. İD yönetimi özetle şöyle diyor: "Önce Irak ve Suriye’de İslam devletinin temellerini oturtalım, ardından sıra Lübnan ve Ürdün’e gelecek. Daha sonra da bu ülkelerden İsrail’e saldıracağız. Zaten halihazırda çok sayıda İD gönüllüsü Filistin’de gelecek bu günler için hazırlık yapıyor..." Bu açıklamadan birkaç gün sonra İsrail’in son Gazze katliamı başladı, İD’in de dünyanın dört bir tarafındaki İslamcı gruplar gibi İsrail’i kınadığını ve bu sırada Kürtlere, Şiilere ve diğerlerine saldırılarını aksatmadan sürdürdüğünü biliyoruz. Şunu artık hepimiz, öncelikle de dünya Müslümanları gördü: Filistinliler ne kadar çok ölür, ne kadar çok katliama maruz kalırsa Filistin sorunu o kadar hızlı çözülmüyor; hatta tam tersine çözüm noktasından iyice uzaklaşılıyor. Öte yandan özellikle Gazze’de Hamas’ın ve kısmen İslami Cihad’ın inisiyatifi ele geçirmesiyle birlikte "ulusal"dan çok "dinsel" bir görünüm kazanan Filistin direnişine, sözünü ettiğimiz dünya çapındaki İslamcı hareketler, kuruluşlar, şahsiyetler sürekli gaz veriyor, Filistinlilerin ayaklarının frene doğru gitmesi halinde yüksek sesli itirazlar yükseliyor. Sonunda faturayı sadece Filistinli İslamcılardan değil, hatta daha çok, çocuğu, kadını, yaşlısıyla sivil Filistinliler canlarıyla ödüyorlar. Bu kısır döngünün çözümsüzlükten başka bir şeye yaramadığı ortada. Radikal İslamcı söylemin esnemesi, zayıflaması ve gerilemesi olmadan Filistin sorununun çözümü için umutlanma imkanımız olduğunu sanmıyorum, ama bunun nasıl mümkün olabileceğini de bilmiyorum; dahası mümkün olabileceğine de pek inanmıyorum. Türkiye’ye gelecek olursak, söylem düzeyinde Filistin halkıyla, Gazzelilerle dayanışma bahsinde ülkemiz, özellikle de sivil toplum elinden geleni yapıyor ancak bunların katliamı durdurmada etkili olabildiğini söyleyemeyiz. Çünkü Ankara her geçen gün bölgesel bir güç olma noktasından uzaklaşıyor. 21.07.2014 Vatan |
1558 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |