Tuanna Güzel
Büyümüş de Küçülmüşüm
23/10/2017 Bugün kendim düşündüm meğer ne çok şaşılası çocukluğum olmuştur. Çocukluk diyorum ya! Bakmayın şimdi diyorum, “çocuk” olduğumu bilmiyordum. O zaman yaşıtlarımı beğenmez “küçük” der, kendimden büyüklerle arkadaştım. Çocuk olduğumu hiç bilmiyordum. Çok düşünür düşünür, soru sorar ama hiç ikna edici cevabı alamıyordum, aklım asla tatmin olmazdı. Bazen aldığım cevaba anlık “evet” der fakat gene düşündüğümde başa geliyordum. Oyun oynamasını en fazla yedi yaşımın çok altın da bölük bölcük eksik bırakmışımdır. Çocukluğumda yetişkin gibi düşünür, davranırdım. Nice yetişkinlerin mizacı gereği yapamadığı olumlu davranışlar sergilerdim. Olaylara olgun, barışçıl çözümleyici taktikler uygulayabiliyordum. Gerek yapısal / genetik ve gerekse aldığım dini eğitimi çok saf, temiz, özümsemiş, pratize ediyordum. Dini eğitimin yalnız olumlu yönlerini görüyordum. Tanrı benim için yalnız sevgi idi. İyi olmak, saymak, nezaket, başkasının kusurlarının görmemek, başkasının hayatı ile ilgili gizli poliscilik oynamamak, sırları gizlemek, başkasının canı acıdı mı benim de acımalı ( sorumluluk bilinci ) , bir lokma ekmeğim varsa paylaşmalıyım ki keyif veriyordu. Bencillik aklımın köşesinden hayatım boyunca geçmediği gibi olanlardan da nefret ettim. Kıskançlık. Ah kıskançlık! Bir insan hiç mi kıskanmaz, bende zerresi olmadı. Dedikoduyu sevmez gereksizlerin işi düşünürdüm. Hayat; benim için iyimser olmak, okumaktı. Problemli insan ile ilgilenmek yani iyiliği aşılamaktı. İyiliği enjekte etmek görev edinmiştim. Bildiğimi anlatmak sorumluluk gibiydi. Küçük yaşlarımda hamiciliği yüklenmiştim ve tabi hiç bitmeyen sancılı sorgulamalarım devam edecekti. Bana göre inanan insan yalan söylemez, hatta 2004 yılın da inanan birinin yalanı ile karşılaştığımda hayatımın şokunu yaşamıştım aynı sohbet arkadaşım ve ikinci derecen akrabam. Nasıl olurdu? Evet, bal gibi de oldu, bu tamamen kişilik karakter meselesi ya peki profesyonelce nasıl yapılır onu hala anlamış değildim. Gözyaşları inandırıcı silahmış. Bütün herkes onun yalanlarına inanmıştı. Yalan söyleyen teyzekızı ve sonsuz inanan dayımlar. Sanırım fakirlik ve zenginliğin de etkisi vardı ve tabi sonradan anlıyorsun ya... Sonrasında buna benzer hep görecektim inanan veya inanmayanlardan. Üniversite sınavı için (Eğitim hayatım hep hengameli olacaktı ve uğrunda amaç edindiğim eğitim, canımı bir ömür acıtacaktı. Eksik ve kusurlu kalıp, istediğim gibi olmadı, hayat bu konuda cömert davranmadı.) Adıyaman’a canım ablam ile gittiğimde aile dostumuz Kadriye ablalara gitmiştik. Oğlu Sinan sanırım 8-9 yaşlarında büyükçe davranıyordu. İtici görünmüş, garipsemiş ve hatta “Bu çocuk neden çocuk gibi değil de büyükçe davranıyor” demiştim. Ablamın arkadaşı ve tabi benim de arkadaşım Mensure (Bu arada isimleriyle hitap ederdim kendimden büyükleri): “Sen de öyleydin.“ demesiyle fark etmiştim. Büyümüş de küçülmüş gibi davrandığımı. Ya peki dargın olan iki aileyi nasıl bir araya getirdiğimi düşünüyorum da doğrusu kendime “pes!” diyorum, karışık duygular hissediyorum şimdi. Gülüyor, şaşıyor, takdir ediyorum veya büyüklerin işine ne diye karışmışım. İşte bana göre aldığım dini eğitime göre insan, en iyi olmalı, aldığını uygulamalıydı, dini eğitimin gereği insan; olması gereken insan modeline göre davranmalıdır diye düşünürdüm saf saf... Herkes ama herkes eşittir. Statükoculuk olmamalı, Tanrı katında eşittir düşünüyordum o küçük yaşta, büyük aklımı olumlu yönde kullanmıştım. İki aileyi birbirinden habersiz, onları bir araya getirmiş, biri öbürünün evine davet ettirmiş ve bu şekil de aralarındaki buzları eritmiştim. Henüz 14 veya 15 yaşındayım. Şimdi düşünüyorum da olağan üstü aklımı şeytanlığa, hileye, egoizme değil de olumluya kullanmışım. Tabi düşündükçe “ Aman Tanrım!” diye düşünmüyor değilim. Sorgulamalarım hiç bitmedi ancak ölünce biter zira bu isteğimin dışında, nitekim hayatın içinde ağır bedeller ödetti ayrıca iyilik abidesi olmam da bana çok şey kaybettirdi hem ekonomik, hem kariyer, hem eğitim de geri bıraktırdı. Bu kötü ve kirli dünya / insana karşı temiz olmak beni yalnız ziyanda bıraktı. Bencil olacaktım olamadım. Can çıkar ama huy çıkmaz fakat her şeyin de farkındayım. İyi mi, kötü mü? Sorularım dine karşı ve dinin anlattığı güce karşı bir duruş oluşturduysa da hala belirsizliğini koruyor. İnsan mı? Korkunç varlıktır. Ve hayatım boyunca hep bir kurtarıcı aradım, hep bir arayış… Rüzgâra karşı yeri geldiğinde savrulabildim. Kurtarıcı kim? Ne? Bilemedim ama çocukluğumdan beri bir kurtarıcı aradım. Nedendir bilmedim, bilmiyorum… … |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Sophia’nın Mektubu 2 - 29/11/2024 |
Duygudan duyguya, düşünceden düşünceye sürükleniyorum. Yaptıklarımın ve yapacaklarımın ağırlığından kamburum çıktı. |
Okul Yolu Düz Gider - 13/10/2024 |
... |
güvenli bir yazgı yazmak isterim - 09/09/2024 |
su yaşatsın seni öldürmesin çocuk |
Sanat Edebiyat Yerine Ev sahipleri / Kiracılar - 12/08/2024 |
Kültürel konular ve sanat, felsefe, edebiyat yazmak istiyorum. İstediğim filmler, okuduğum kitap ve büyülendiğim ve esinlendiğim pasajlar yazmak istiyorum. |
Bir Mültecinin Canhıraşı Gibi - 25/07/2024 |
Boşluklar var diyor şair Her eksiklik birer boşluktur |
Güven Duvarı - 04/07/2024 |
Doğru ya, kaçımız kaçına itirazsız yaslanabiliriz. Kaçı, kaç kişi bizi güven duvarı görebilir ve yaslanabilir. Yaslarken düşmemek, boşluk hissetmemek önemlidir. Bazı dostlarıma karşı bu boşluğu duyuyordum, ki çok sevip en en dediklerimden. |
Okurken ve Yazarken İşleniyor muyuz? - 10/05/2024 |
İnsan deneyimlerinden evrilir. Deneyimlerinden dersler çıkarır, kendini işler tıpkı demirin işlenmesi gibi. |
Hazin Gitmelerin Arkasında bir Ağıt Var - 29/04/2024 |
Bilemedim ama haksızlığa uğramışın canı can değildir kaç karış kırmızıya çalan bu topraklarda. |
Okuduğum Kitabın Kazanımları - 22/04/2024 |
Okuduklarımız bizi şekillendirir. |
Devamı |