Meryem Kadıoğlu
Takdir-i İlâhi
02/02/2017 Sırf yazmış olmak için yazmak istemedim.
Bunca zaman sessiz kalışımın sebebi bu idi... Çünkü bana göre hayatta, ya her şeyin bir
anlamı bir sebebi var. Yahut hiç bir şeyin anlamı yok. Ve yalnızca hayatımız
bizim verdiğimiz anlam çerçevesinde şekillenip kıvama kavuşuyor. Aslında bunca
karmaşık ifade yerine şunu kullanabiliriz; "Hayatımız kendi
ellerimizdedir!" Etrafımıza birazcık
baktığımızda, her girdiğimiz ortamlarda dertli, sıkıntılı, halinden memnun
olmayan sürekli, şikayet eden kimseleri görmemiz çok da zor olmuyor. Belli bir
süre aralarında kaldığımızda bir bakıyorsunuz ki siz de akıntıya kapılıp,
hayatınızda yaşadığınız sıkıntılardan söz etmeye başlıyorsunuz. Sonra al sana bir arabesk festivali
salatası... Ruhumuzun gıdası dramatik hayat
kesitleri... Sonra hemen ardından, kadere sövme
seremonileri. Sürekli hep bir sorumluluktan sıyrılma
çabaları. Tereyağından çekilen kıl olma heveslerimiz... Yani bizleri yöneten kötü bir güç var. Bu
güç; "zalim oynak cilveli ve kahpe" kısaca adına
"kader" deniliyor. Peki, bu gücün kaynağı ne? İlahi bir güç olmadığı kesin! İnsan olarak
doğmuş ve yaşıyor olmamız bir de öleceğimiz gerçeği hiç şaşmaz oynamaz
kaidelerdir. Evrenin sistemine şöyle biraz göz attığımızda, bilinen her maddede, gezegenlerde kendilerine has yörüngeleri ölçü ve kaideleri içinde şahsen ben "zalim, oynak cilveli kahpe" bir yönetim değil! Tam olarak adil bir düzen görüyorum. İster kabul edelim, ister etmeyelim, iradesi olan her varlık, hangi güç tarafından yönetilip ait olacağına yine kendi karar verir. Özellikle dindar kesimin kitaba endeksli
inancı vurgulamalarına rağmen, İsrâ suresi on üçüncü ayet ya unutulur, ya es geçilir
yahut da genel mana itibari ile bilinmez. Ayet içeriğinde, "her insanın kaderinin kendi çabasına bağlandığı" ifade edilmektedir. Bu kavram biraz irdelendiğinde aslında tüm hayatımızı değiştirecek bir anlayışla yüklüdür.
Tedbirsizlik ve akılsızca yapılan en kıytırık hatalarda bile, "kader böyle
ne yapalım takdiri ilahi" tavrından neden vazgeçelim ki? Gayet
sorumsuzca kolay bir hayat sunar bu yaklaşım bizlere! Tabi oynak kahpe bir gücün yönetimine dâhil olmak istiyor isek...
Bir kimse sırf değişik ırka sahip veya dini görüşü değişik ve dışına yansıyor
diye, haksızlığa uğratılmasını öylece izleriz. Eğer bizimle aynı görüşte
olmayan biri haksızlığa uğruyor ise, "kendi kaşınmış bize ne!"
Bizimle aynı görüşte olana da "kader böyle elimizden ne gelir!" Hep başkaları suçlu, hep birileri defolu,
her olay bizim kapsama alanımızın dışında!.. Eğer suçlayacak birini bulamaz
isek, hadi kaderi hedef alalım. Ama asla biz sorumlu olmayalım.
Herkes kendisi ile aynı görüşlere sahip
kişilere destek ve onay verirken, değişik görüşlere, düşman gözü ile bakıyor,
dışlıyor, horluyor itiyor…
Unutmayalım ki, itmek destek vermektir! Neyi ittiğimizi ve neye destek verdiğimizi iyi düşünelim. Çünkü gerçek adaleti göğe kaldıran kocaman bir insan yığını söz konusu. Adalet göğe kaldırıldığına ver yansın
edenlerin bir kısmı, fitne düşmanlık ve bozgunculuk tohumları ekmekten
keyif alırken, kalan kısmı ise neye hizmet verdiğini düşünmeden sadece
itaat ediyor. Tıpkı çiftçiler gibi bir kısmımız toprağı
havalandırırken diğer kısmımız ekiyoruz. Sövenler şikâyet edenler de bu
tohumların büyümesine kök salmasına adeta can suyu oluyorlar.
Yani bütün o hoşumuza gitmeyen şeyleri aslında bizzat kendimiz besliyor büyütüyor hayatlarımıza hiç istemediğimiz halde dâhil ediyoruz.
Bu duruma da tamamen kendimizden bağımsızmış gibi "Kader" adı
veriyoruz.
Bu hayatta bize verilen enerji ile aslında
ne olmak istiyor isek, nereye hangi düzene ait olmak istiyor isek,
o oluyoruz. Artık Uyanalım!
En azından bizim hayatımız ve gidişatı
bizim ellerimizde bunun farkında olalım! Tüm olumsuzluklara rağmen kendi
hayatımızı düzene koyabiliriz. Olumsuz giden her şeye rağmen, olumlu güzel
şeyler de muhakkak olmalı. Onları sıkça söz konusu etmeli düşünmeli
hayatımızda en önce onlara yoğunlaşmalıyız.
"Gerçek" adaleti hayatımızda
görmek istiyor isek, kendi hayatımızda bu ruha vücut verip ayağa kaldırmalıyız!!! Her birimiz özlemini çektiğimiz gerçek adaletin yeryüzündeki azaları olabiliriz. Bu o kadar da dikenli teller ardında veya şifreli kasalarda ulaşılmazlar da değildir!
Hoşuna giden güzel şeyler olurken sürekli, "Şükürler olsun! Şükürler
olsun!" diyen, fakat tedbirsizliği yüzünden poposu biraz sıkışınca
kaderine söven birileri olmaktan söz etmiyorum!
Hayatımıza dâhil olan her şey, aklımızın
aldığınca belirli ölçülere sahiptir. Bu ölçülerin aşılması halinde olumsuz
sonuca varacağımızı bilmemize rağmen, ölçüleri aşmamız sonucunda oluşan
olumsuzluklar kader değil! Kendi tercihlerimizin mahsulleridir.
Mesela bir midenin kapasitesi, herkese
göre değişebilir. Ölçülerimiz farklıdır. Fakat her birimiz kendi ölçümüzü
biliriz. Bu ölçüyü aştığımızda rahatsız olacağımızı da biliriz. Sonuç olarak
bile bile ölçüsüzce beslenen birinin ülser obezite şişman biri olması asla bir
kader değildir! Örnekler elbette çoğaltılabilir. Kaderine teslim olan, ne olamadığına
sövmez! Olduğu şey her ne ise gereğince davranır. Tabiri caiz ise bulunduğu
yerin hakkını verir. Layık- liyakatli - ölçülü… Bize verilen mükemmel dizayn edilmiş
uzuvlar ve aklımız var. Eğer bilir isek bunlar büyük nimetlerdir...
Asıl minnettar olmak, o verilen uzuvları,
amacına uygun olarak kullanmakla başlar. Hayatımızda karşımıza çıkartılan her
şeyden sorumlu olduğumuzu kabullenmektir en hakiki şükür. Her işimizde hatta
basit en sıradan işleri bile en güzel şekilde yerli yerinde yapmakla
başlar. Sonuç olarak, şikâyet ettiğimiz her şeyi
bir tarafa bırakalım! Minnettar olabilmek gerçek destekçi ve destek alan olmak
istiyor isek, bize verilen her şeyi yerli yerinde kullanarak hayatımızı bir de böyle
yaşayalım.
Şükrün minnettar olmanın temelinde, verilen her zerrenin veya nimetin amacına uygun kullanılması vardır. Güzellikleri tüm hayatımıza çekmek istiyor
isek mesela; *Hoşunuza gitmeyen sürekli şikâyet
etmenizi sağlayan hayatınızı kangren eden şeyleri kendinizden
uzaklaştırın!" *Olumsuzlukları sürekli anarak sadece
reklam yapıldığını ve reklamın en büyük destek olduğunu unutmamalıyız. * Diğer insanların ne yapmadığı veya yaptığı ile fazlaca ilgili olmak, bize verilen en değerli nimet olan vaktimizi heba etmekten başka bir sonuç vermeyecektir. (fazlaca) Tek temennim şu andan itibaren tüm insanlığa bir milât olmasıdır. Tüm şuurlulara selam olsun. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Koşulsuz Sevgi - 28/04/2022 |
Bu günkü algoritmamız, koşulsuz sevginin ‘kendimce’ ne olduğunu irdelemek olacak. Kendimce deme sebebim, herkesin hayat ölçüsü farklıdır. Aynısının kopyala yapıştır yapılmaması adına küçük bir hatırlama ve hatırlatma babında ifade ettim. |
Hayat Sırları - 26/02/2022 |
Zira sürekli işleyişi devam eden bir sistem, kendini her aşamada yenileyerek hem büyür hem küçülür. Sonuçta kendini geliştirerek devam ettirebilme özelliğine sahiptir. Olayı çok da komplike irdelemeye lüzum yok aslında. |
Sahne sizin! - 05/11/2021 |
Işıltılı dünyanın cafcaflı detaylarıyla kuşanmış, kendine insan diyen ırka sesleniyorum, sahne sizin! |
Öldürülecek Kadın! - 09/09/2021 |
Kadına biçilen değer suskunluğuyla ölçülüyor. Konuşan, hakkını aramak için savunan kadınsa öldürülecek kadın ilan ediliyor. |
Kendime Öğütler... - 25/05/2021 |
Emek ve alın teriyle gelen hiçbir şey kolayca gitmez elinden. Paran kadar var olmak ya da emekle kan ter içinden defalarca yeniden doğmak. Hepsi senin elindedir. |
İslam Dini ve Bilim - 07/05/2021 |
Bilim ile din arasındaki bağ nedir? |
Benim Gibi - 02/05/2021 |
Şiir |
Mutsuzluğun Sırtı - 25/04/2021 |
Neyse, bizim zamanımızda dediğim çocukken. Ayılar oynatılırdı. Aynı bugün ki gibi ahali etrafına toplanıp eğlenceli anlar geçirirdi. Ne kadar hasret kalmışız gülmeye. Çocuğundan yaşlısına hepsinde bir gülümseme. |
Yinelenme - 05/12/2020 |
"Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir." |
Devamı |