Emine K. Arslaner
Hellenin Helena Yalanı
24/01/2016
“Neyin eksikse onun için savaşırsın.” Hiç şüphesiz bir ülkenin başka bir ülkeyi işgalinde sayısız menfaat Anadolu hem bu nedenlerle hem de bir geçiş noktası olmasından dolayı hiçr ahat bırakılmamış, verimli toprakları sık sık kanla sulanmış. Diğer taraftan, büyük bilgelerin yurdu olan bu ulu coğrafya, eşiğine adım atan herkesi misafirperver bir yücelikle kucaklamış ve kendisine benzetmiş. Tüm hain hesaplarına, alavere dalaverelerine ve komplekslerine rağmen patriyarkal Buna rağmen tarih ve mitoloji dikkatle okunduğunda Anadolu’yu işgal ettikten sonra onu küçümseyen, yok sayan, zorbaca sömüren anlayışın ilk olarak Mikene mitosunu Hellen ambalajıyla kendisine medeniyet beşiği kılan Grek, yani bugünkü kapitalist Batı uygarlığı tarafından uygulandığı anlaşılır. Batı’nın kendi medeniyetini üzerine bina ettiği uygarlık Hellen dahi değildir, Mikene’dir ve bu talan Truva savaşıyla başlar… Tüm Batılı kolonyalistler Napolyon kadar açık sözlü de değildir. Batı, bugün olduğu gibi, insanlık tarihinde de; işlediği cürümleri, cinayetleri, hile hurda ve işkenceleri makul gösterecek birer kılıf uydurmuş ve ne yazık ki başarılı olmuş. Truva savaşı için uydurulan gerekçenin adı ‘yasak aşk’, yani ‘namus’tu. Çağımızda ise bu düzenbazlığın adı; ‘terörle mücadele’dir… Kolay anlaşılır şeyler yazmadığımı biliyorum. Meseleyi anlamak için Hellenistik dönemi ve Anadolu mitolojisini konu alan bütün kitaplar hep bir ağızdan aynı yalanı tekrarlarlar. Güya Troya kralı Priamos ile Hekabe’nin oğlu Paris, vaktiyle Sparta’ya yaptığı bir ziyaret sırasında kral Menelaos’un karısı Helena’yı baştan çıkarmış ve kaçırıp kendi ülkesine getirmiş. Kimilerine göre ünlü tarihçi, Halikarnas Balıkçısı‘na göre ise tarihin ilk ve en büyük seyyahı Olayın öncesi var tabi… Deniz tanrıçası Thetis ile Aiakos’un oğlu Peleus evleniyorlarmış. Düğüne çağrılmayan fitne fesat tanrıçası Eris’in kaşıntıları tutmuş ve üzerinde ‘en güzele’ yazan bir altın elma yumurtlamış. Yumurtayı, pardon elmayı düğün sofrasına, kadın tanrıçaların önüne fırlatıp sırra kadem basmış. Hayatlarında hiç elma görmeyen çeyrek akıllı tanrıçalar, Eris’in tezgahını akıl edememişler. Koca koca tanrıçalar oyuncaklarını paylaşamayan şımarık veletler gibi bir elma yüzünden birbirlerine düşmüşler. Sadece hıyanet veya ihanet değil, aynı zamanda şikayet mercii de olan baba Zeus’a başvurmakta bulmuşlar çareyi. Zeus da bunları, -artık nereden aklına geldiyse- İda dağının bir gariban çobanı Paris’e tevdi ederek başından savmış. Ellerinde altın elma, soluğu Paris’in huzurunda alan tanrıçalar, tek sıra halinde yan yana dizilmişler. Hera; “beni seçersen seni Asya’nın Bu olaydan sonra güya Hera ve Atena, Anadolu prensi olan Paris’ten intikam almak için savaşta Akhalara destek vermişler. Afrodit ise yine aynı nedenle Truvalıların safına geçmiş. Tuhaf olan ve Hellen mitosunu uyarlayanların atladığı detay, Truvalılara destek olan Afrodit’in; Paris’in ve Truva’nın mahvına sebep olacak bir işe, yani Helena ile Paris’in çöpçatanlığına soyunması, savaştan önce ve savaş boyunca Helana ile Paris’in arasını bulmak için kıvranıp durmasıdır. Bir tanrıça bu kadar aptal olabilir mi? Dahası, Truvalılar bu kadar gafil olup Paris’in uçkuru yüzünden ülkelerinin elden gitmesine göz yumabilirler mi? Nitekim bu gerçeği Herodot dile getirerek, “Helena Truva’da olsaydı her şeyden önce Paris’in kral babası Priamos tarafından kocasına teslim edilirdi“der. Büyük bir ihtimalle Hellenlerin bu hikayeleri uydururken veya tahrif ederken detaylar üzerinde düşünecek kadar vakitleri yoktu… Paris’i günah keçisi ilan ederek kanlı katliamlarına bir gerekçe uydurdular ve Anadolu dahil tüm dünyayı bu yalanlarla uyuttular. Homeros’u derleyen ve asırlar sonra Hellenlerin menfaatleri istikametinde düzenleyenlerin garp kurnazlığı, en fazla Truva savaşına destek veren veya köstek olan tanrı veya tanrıçaları tasniflerinde göze çarpar. Truvalılarla alakası olmayan tanrı veya tanrıçaları Truvalılar’ı desteklerken, Anadolu’nun göbeğinden gelmiş olanları ise Akhalara omuz verirken bulursunuz. Burada çok komik şaşırtmalar ve kafa karıştırmalar söz konusudur ama çarpıtmalar öyle Örneğin; Afrodit, Zeus ve Dione’nin kızıdır. Zeus’un diğer adı Dion’dur. Esmer olduğu belirtilen ve Homeros’un “dana gözlü Hera” diye tarif ettiği tanrıça Hera, anaerkil kültün hakim olduğu Girit’teki Konossos kentine ait veya oradaki bir tanrıçanın belli bir biçiminden veya yönünden evrilmiş Minos ana-tanrıçasıydı. Grek mitolojisinde Zeus hariç tüm tanrıların isimleri Anadolu kökenlidir. Zeus ise Yunan panteonun, adının kesinlikle Hint-Avrupa ailesinden geldiği söylenebilen yegane üyesidir. Diğer tanrılardan çok daha erken dönemlerde doğduğu da su götürmez. Şu halde; Hera’nın Zeus’un eşi olduğu iddiası bir düzmeceden başka bir şey değildir. Bir Akha tanrısı olan Zeus’un, Hera ile sözde evliliği de, Ege toplumunun anaerkil yapısının zayıflayıp tahakkümcü ataerkil Diğer tanrıçalardan ayrı olarak Hera’yı incelediğimizde onun çok farklı bir yönünü görüyoruz. Hera, Mikenlerin bilinç altında Anadolu’yu temsil ediyordu. Hera’nın kendi kendini hamile bırakarak doğurduğu tek çocuğu olan Hephaistos da Hellenlerin azizliğine uğramış ve aşağı yukarı tüm Anadolu kökenli tanrılar gibi çirkin olarak betimlenmiş, Truva savaşında da Akhalara destek verdiği iddia edilmiştir. Hellenler çarpıtırlar ama yakıştıramazlar. Anadolu mitosunun o sağlam dokusunu istedikleri gibi bozamaz; yalpalar, saçmalar ve işin içinden çıkamadıkları noktaları olduğu gibi bırakırlar. Hephaistos çirkin olduğu için Hera tarafından sevilmez ve ana – oğlun arasında soğuk rüzgarlar eser. Buna rağmen Hephaistos her ne hikmetse sık sık Zeus’un şiddetine maruz kalan annesinin yardımına koşar hep ve sırf annesi Akhaları savunduğu için, Truva savaşında o da Akhaları savunur. Uydurmalar bu kadarla kalmaz. Hephaistos, zanaat tanrısıdır, emekçidir yani. Anası tarafından bile hor görülür, Zeus tarafından tekmelenir ve kolu bacağı kırılır. Kah Olympos’un zirvelerinde, kah İda dağlarının eteklerinde işret alemlerinde kafayı bulan, gece gündüz yan gelip yatan, canları sıkılınca ölümlülerin dünyasına dalan ve karşılarına çıkan her ahu gözlü dilbere sulanan Hellen tanrılarına, kuş tüyünden yorganlar döşekler, som altından nektar kadehleri yapacak becerikli bir el İşte bu talihsiz ama becerikli tanrının atölyesindeki en yakın yardımcıları da Kyklops denilen işçilerdir. Kimdir Kyklops’lar? Kyklops; yuvarlak, tek gözlü demektir. Hititlerin ilk zamanlarında duvarlar, yontulmamış devasa taşların birbirlerinin üzerine oturtulmasıyla inşa ediliyordu. Duvar aralarına yerleştirilen ‘ortastatlar’da dev Hitit rölyefleri göze çarpıyordu. Hititler, insan resimlerini daha kolay olduğu için profilden yaparlar, profildeki tek gözü iri ve yuvarlak oyarlardı. Hititli sanatçı kendisinden 10 bin yıl sonra bile Picasso’nun çizdiği profil resimlerindeki iki gözü yadırgamayacak bir estetik zekaya kavuşan Batılı zihnin kapasitesini nasıl kestirsin? Hititler‘den sonra rölyefleri görenler olayı çözemediler ve duvarları yapanların bu tek gözlü devler olduğuna kanaat getirip bir isim yakıştırdılar; Kyklops… Kyklopslar, Hephaistos’un yardımcıları; yani demirin, bakırın, tuncun mucidi Hititler’dir. Sahi, Paris tarafından kaçırıldığı iddia edilen dünya güzeli(!) Helena’ya kayınvalidesi Hekabe nasıl sesleniyordu? Koro: Kraliçemiz sıra sende. Dilinin büyüsünü boz şunun. Hekabe, Helena’ya seslenir: İnanılacak şey mi? Tanrıça Hayır, oğlum Paris yakışıklıydı. Aşkın gözü kürdür. Onu görünce sen bir Afrodit oldun, tutkudan deliye döndün. KENDİ ÜLKENDE SÜRDÜRDÜĞÜN SEFİL YAŞANTIDAN KURTULUP, ANADOLU’DA VARLIK İÇİNDE YÜZMEK İSTEDİN. Onu kandırdın! Kaçırıldın ha! Neden bağırmadın? Bir tek Yunanlı duymamış sesini? Sen ihtirasının peşinden Oğlumun sarayında kraliçeler gibiydin. Asyalıların önünde diz çökmesi sarhoş Gelelim bugüne… Homeros’u derleyenler Helena’nın, Hitit kralı Priamos’un oğluna tutulmasını Ne var bunda diyeceksiniz… Çok sey var… Paris, Fransa’nın başkentidir. Truva, Hititlerin’dir ama Londra’nın dörtyüz Bütün bunları ortadan kaldırırsanız ortada Avrupa kalır mı? Dahası da vardır; Anadolu hala “Ana“doludur ve anaerkil kültünü ücra Truva geçilir mi? Geçilmez, geçilmeyecek… |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Rasyonel Akıl ve Başıboş Köpekler - 08/03/2024 |
20 yıldır yazdığım konuları yeniden, yeniden yazma zorunluluğu… |
Ataerkil Avrupanın Anaerkil Anadolu Sendromu - 25/05/2022 |
Beşikler vermişim Nuh‘a Salıncaklar hamaklar Havva Anan dünkü çocuk sayılır Anadolu‘yum ben, tanıyor musun? Ahmed Arif |
Ahzap 37, Evlatlığın Eski Eşiyle Evlilik mi yoksa İnsanları Eşitleyen Bir Devrim mi? - 29/11/2020 |
Aslında bu yazı üç yıl önce yazıldı ancak tıpkı yazının konusu olan ayette dillendirilen “ziyade kılınmış kişi” nin yaşadığı korkuya benzer bir korkuyla çekmeceye atıldı ve yayınlanacağı tarih için ilahi huzurdan bir işaret fişeği beklendi. |
Tesettür ve Çevreye Uyum - 13/06/2020 |
Kadınlar Kur’an’da varlığı veya yokluğu, çok aleni olmasa da, satır aralarından tartışılan, müphem bir telkinin hayatlarını şekillendirmesinden sıkılmış görünüyorlar. |
Hellenin Helena Yalanı - 12/02/2017 |
Paris, Fransa’nın başkentidir. Truva, Hititlerin’dir ama Londra’nın dörtyüz yıl önceki adı New Troy’dur. Troy halen Portekiz’de bir kentin adıdır. |
Öldürürler seni oğlum! - 07/09/2016 |
Uzanma onların zehirli meyvelerine. Çünkü Öldürürler seni oğlum… |
Defnenin Duası... - 06/06/2016 |
Anadolu topraklarından bir ışık pınarı gibi fışkıran genç bir kız.. Bir kız ki adı bile tebessüm kadar güzel… Defne… |
Hellenistanın Günah Keçisi - 12/03/2016 |
Koro: Zeus biz kadınları yüce ameller için ne kadar zayıf yaratmış olsa da, fenalık için, evet hiç olmazsa fenalık için bizden daha ehil yoktur! (Euripides, Medeia) |
Bir toplumsal nevroz olarak linç kültürü - 09/11/2015 |
“Biz Allah’a inanıyoruz zaten. İzin verelim artık, Allah da bize inansın.” |
Devamı |