Levent Ertürk
AILEEN WUORNOS. TEHLİKELİ TOPRAKLAR -9- SON
05/11/2015 Aileen’in ölümünden yıllar sonra, kendi halinde yaşayan bir insan olarak, söylediklerimin hiçbir işe yaramıyacağını biliyorum. Ama yine de yazmak ve rahatlamak istiyorum. Bu öykü ile ilgili olarak iki ayrı yargım bulunmaktadır. Birincisi mantıksal yargım, ikincisi duygusal yargılarım. Önce mantıksal yargımı kısaca açıklamak isterim. Suçlu. Ne çocukluğunda yaşadıkları, ne de akıl durumundaki tutarsızlıklar, 7 erkeğin ölümünü mazur gösterebilir. Hadi diyelim ki, ilk kurban R.Mallory gerçekten de kadına çok sert biçimde davrandı. Ama diğer insanların bir suçu yoktu. (En azından böyle görünmekte.) Kaldı ki, tüm cinayetlerde silahlı soygun da yapılmıştı. Netice itibari ile, hukuk sistemi bir cürüm hakkında karar vermek zorundadır. Kimse, çocukluğunu bahane edip bir cinayeti haklı gösteremez. Ölen insanların da sevenleri vardı ve çok acı çektiler. Ayrıca, Aileen hiç durmayacaktı. Burası kesin. Kurban sayısı 16, 26 vs olabilirdi. Peki, infaz edilmesi gerekli miydi? Yaşadığı tüm acıları gözönüne alarak, biraz daha iyi şartlarda bir yerlerde tecrit etmeleri mümkün olabilir miydi ? Bence, infaz etmeleri daha iyi oldu. Öyküsünü okuduğum Aileen özgür ruhlu bir kadındı. Bir hapishanede veya bir akıl hastalıkları merkezinde ömür boyu tutulsa, muhtemelen yaşı ilerledikçe görevliler ona kötü davranacaklar ve daha çok acı çekecekti. Zaten ölümüne yakın, akli dengesi tamamen yok olmuştu. Hiç değilse, birkaç dakikalık infazın ardından acılarından kurtuldu. Mantıksal yargım bu kadar. Şimdi geleyim duygusal yargılarıma. Şu ana kadar, yazı dizimde seviyeyi düşürmeden yazdım. Fakat, lütfen beni mazur görün, biraz küfür etmenin zamanı geldi. Aileen, adlî sistemde, medyada, mafya patronları ile ortaklaşa çalışan polis şeflerinin dünyasında boy gösteren pezevenklerden ve kendisini yargılayan süslü kokonaların hepsinden daha akıllı, hepsinden daha duyarlı bir insandı. Çok çekti. Ömrü boyunca vücudunun her yeri kullanıldı. Bilmemkaç santimlik bir uzantıları olduğu için kendini bir bok zanneden erkeklerin dünyasında kanıyla, canıyla, onuruyla, tüm varlığıyla mücadele etti. Otoyollarda geçen 17 yıl. Bunun ne demek olduğunu düşünün. Yaşananlara gelince. Şöyle veya böyle, Aileen bir yerde patlayacaktı. İki insan arasında, gecenin bir saatinde, bir koru içinde yaşananları bilmem mümkün değil. Fakat, tahminimce, Richard Mallory kadına kötü davranmaya başladı, bundan sonra ise film koptu. Aileen kritik bir sınırı aştı ve ardı ardına öldürmeye başladı. Evet, insanların öldürülmesi güzel bir şey değil. Ama bazen birilerinin, bir “delinin” biz akıllıların dünyasında popomuza tekmeyi basması ve rahatsız etmesi gerekir. Aileen, kimseciklerin görmek istemediği, o süslü püslü dünyalarımız içinde dramlarından habersiz olduğumuz hayat kadınlarının neler yaşadığını gösterdi. “Düşen, aşağılanan, tecavüz edilen, dövülen, kendilerine her tür küfür edilen” bu kadınların da birer insan olduklarını hatırlattı. Aileen’in suçlarından biri “güçlü olmasıydı”. O, hiçbir zaman bir erkeğe teslim olmadı. Doğru veya yanlış, ne yapmış olursa olsun, mücadelesini tek başına verdi. Şimdi soruyorum. Aileen herhangi bir erkeğin korumasında sıradan bir hayat kadını olarak çalışsaydı ve bir köşede serserinin biri tarafından bıçaklanarak öldürülseydi, kaçımızın ondan haberi olurdu? Bırakınız dünya çapında ilgi görmeyi, kendi kasabasının ötesinde bile ismi anılmazdı. Aileen’in öyküsünden yola çıkarak, ABD’de genel olarak kadınlara ve özel olarak fahişelere neler yapıldığı hakkında sn Phyllis Chesler’ın çalışmasından bazı bölümleri dikkatinize sunuyorum. Gelin, bu karanlık dünyaya girelim. Öncelikle, namuslu dediğimiz kadınların yaşadıklarından başlayalım. Sıradan ev kadınları, çeşitli işlerde çalışan kadınlar. Araştırmalar, cinsel tacize uğrayan kadınların büyük çoğunluğunun bunu sakladıklarını göstermekte. Zira, cinsel tacize uğrayan kadın, hiçbir suçu olmasa dahi çevresi ve arkadaşları tarafından damgalanacağını, eğer evli ise kocasının kendisine hep şüphe ile bakacağını düşünmektedir. Tecavüz vakalarında ise, erkeğe genel bir hoşgörü tavrı ile yaklaşılırken, tecavüze uğrayan kadın aşağılanmaktadır. Erkekler, “adamcağız kendini kaybetmiş” gibi sözlerle mazur görülürken, kadınlar ise “kuyruk sallamıştır” gibi yaklaşımlarla adeta suçlu ilan edilmektedirler. Normal kadınlara dahi böyle davranılırken, bir de “fahişelere” nasıl davranılacağını varın siz tahmin edin. Şimdi o dosyayı biraz açalım. ABD’de fuhuş sektörünün kayda alınmaya başlandığı 1820’li yıllardan günümüze kadar tutulan tutanaklar, polis raporları, adli raporlar ve çeşitli araştırmalar, hayat kadınlarına uygulanan şiddetin dramatik bir şekilde arttığını göstermekte. Çoğu sarhoş, dengesiz ve maço tavırlı erkekler, normal cinsel ilişki ile yetinmeyerek şiddet uygulamakta, hatta bazen cinsel sadizm sergilemektedirler. Bazen işin içine ırkçılık da girmektedir. Beyaz erkek müşterilerin siyah kadınları aşağıladıkları ve çok sert biçimde davrandıkları bilinmektedir. 1991 yılında, hayat kadınlarının yaşam şartlarını araştıran adli bir komisyon Oregon, Portland bölgesinde çalışan kadınların yaklaşık %70’ine tecavüz edildiğini, senede 15-30 defa kendi satıcıları tarafından veya çevredeki maço erkekler tarafından dövüldüklerini tesbit etmiştir. Polis birimleri muhabbet tellallarına ve saldırgan erkeklere göz yummakta, pek çok olay hasır altı edilmektedir. Elbette bu durumda çeşitli para ilişkilerinin de rolü vardır. Senede en az 50 vakada, fahişelerin “acınacak kadar kötü bir şekilde” dövüldükleri kayda geçmiştir. Fakat bu işkenceler sadece dayakla sınırlı değildir. Bu kadınlar “pornografi” sektörünün büyük bir kazanç olması ile birlikte, akla hayale gelmeyecek sapıklıklara zorlanmaktadırlar. Bunların arasında: hayvanlarla sevişmek, çeşitli objelerle seks yapmak, kendi cinsi ile sevişmeye zorlanmak, sadist ilişkilere zorlanmak, anal ilişki, toplu tecavüz filmleri, yemek veya dışkı sürülerek seks yapmaya zorlanmak ve daha pek çok aykırı ilişkiler bulunmaktadır. Hayat kadınları sürekli olarak saldırı hedefidirler. Başlarına en çok gelen saldırılar şu şekilde sıralanmıştır:
Ayrıca, bir fahişe, herhangi bir müşteriyi reddettiğinde, erkek tarafının bunu gurur meselesi yapıp genelde şiddete başvurduğu da bilinmektedir. Müşterilerin bir kısmı, kadınları dövmekten özel bir zevk almakta ve bunu “işin bir bölümü” gibi ifadelerle kabul etmektedirler. Bunlara ek olarak, hayat kadınları sürekli aşağılanmakta ve maalesef aslında onlara sahip çıkması gereken pek çok kadın da erkek bakış açısı ile davranmaktadırlar. Dikkatinizi çekerim, burda sadece ABD’nin bir bölgesindeki olaylardan söz ediyorum. Üstelik ABD ve çeşitli Avrupa ülkeleri, bu konuda epey iyileştirici düzenlemeler yapmışlardır. Dünya çapında ise durum dehşet verici bir tabloya sahiptir. Toplumda, hayat kadınlarının bu yola kendi hataları sonucu düştüğü gibi bir kanaat bulunmaktadır. Kısmen doğrudur. Bir kısmı gençlik hatalarının, toyluklarının kurbanı olmuşlardır. Ama sokaklarda, özel evlerde, barlarda, porno ve striptiz kulüplerinde çalıştırılan kadınların önemli bir bölümü bu sektöre zorla sokulmuşlardır. Başta, ekonomik açıdan büyük sıkıntıların yaşandığı çeşitli Asya ülkelerinde, Güney Amerika ülkelerinde, Afrika ülkelerinde yaşları 8-12 arasında değişen kız ve erkek çocuklarının bizzat kendi aileleri tarafından fuhuş sektörüne satıldığı bilinmektedir. Önce çeşitli işlerde çalıştırılan bu köle çocuklar, seks hizmeti verebilecek duruma geldiklerinde acımasızca dövülmekte, uyuşturucuya alıştırılmakta ve artık iş göremiyecek hale geldiklerinde kaderlerine terkedilmektedirler. Bazıları zaten kötü hayat koşulları içinde ölüp gitmektedirler. Tüm konuyu açabilmem imkansız, çünkü işin içine pornografi, çocuk fuhşu, fuhuş ve uyuşturucu sektörleri arasındaki ilişkiler, adlî sistemin erkekleri koruyucu tavrı gibi hususlar girmektedir. Yazının amacı dışına taşmak istemiyorum. Öncelikle, bir gerçeğin kabul edilmesi gerekir. Fuhuş, erkeklerin zevklerini tatmin etmeye yönelik bir sektördür. Tek müşterileri erkeklerdir. Kadınlarda da cinsel istek bulunmakla birlikte, tüm psikolojik araştırmalar, erkek beyninin sekse çok düşkün olduğunu netlikle ortaya koymaktadır. Tamam, bunu kötülemiyorum, neticede, isteyen Tanrı böyle yaratmış desin, isteyen doğal içgüdü desin, ne derse desin, fuhuş erkeklerin talep ettiği bir iştir. Bu talep olduğu sürece, elbette ki pek çok kadın şu veya bu şekilde bu sektörde kullanılacaktır. “Dünyada fuhuş olmasın” gibi realist olmayan yaklaşımlara inanmıyorum. Madem ki bu bir gerçekliktir, hiç değilse, bu kadınların insan gibi muamele görmeleri, emeklilik haklarının olması, hastalıklardan korunması ve benzer hususlarda devletlerin ciddi ve caydırıcı düzenlemelere gitmesi gerekmektedir. Konu çok uzun. Burda kapatıyorum ve yeniden sevgili Aileen’e dönüyorum. *** İşte Aileen bu “tehlikeli topraklarda” mücadele etti. Tek başına. Çok ama çok güçlü bir kadınmış. Yeryüzünde kaç insan böylesine zorlu bir hayata katlanabilir ? Aileen delirdi, kadın zıvanadan çıktı, erkeklerden öldüresiye nefret etti. İnanın ona hak veriyorum. Hayatını okurken, ben de üç beş erkeği öldürmek istedim. Ama Aileen bir şeyi daha gösterdi. Bir kadının, ne kadar düşerse düşsün, ne kadar tecavüze uğrarsa uğrasın, kendi içinde özgür bir ruh taşıyabileceğini gösterdi. Sinmedi, teslim olmadı, erkek egemenliğini öylece kabul etmedi. Helal olsun kadın sana, diyorum. Aileen suçluydu ??? “Günahsız ve masum” insanları öldürmüştü, öyle mi? Yazımın başında belirttiğim gibi, hukukî açıdan durum böyledir. Ama ya insanî açıdan ? Demek, Aileen gibi kadınları kullanan, onları döven, olmadık işkenceler yapan erkekler, işleri bittikten sonra fermuarlarını çekip yeniden topluma geri dönecekler, iyi bir aile babası, örnek bir öğretmen, siyasetçi, gazeteci, elektrikçi, tornacı vs pozlarında pişmiş kelle gibi sırıtarak saygınlık kazanacaklar; ama vücutlarının her noktasını kirlettikleri bu kadınlar ahlaksız olarak görülecektir. Öyle mi? SİKTİRSİNLER ORDAN “BOK ÇUVALLARI” ! Ha, bir de “namuslu kadınlar” meselesi var. Kendilerini bu kadınlardan üstün zanneden, bilip bilmeden yargılayan kadınlar var. Aileen gibi fahişeler erkeklerin bilmem nerelerini temizlemeselerdi, bakalım ortada kaç tane namuslu kadın kalırdı? Bunları size yazdım diye, sakın ola ki beni bir aziz zannetmeyin. Maalesef, seneler önce, Rotterdam’da pis bir olaya karıştım. Dört arkadaştık, çok sarhoştuk ve canımız ..kadın çekiyordu. Sonra kızın birine içirdik ve onu bir yerlere götürdük. Kız .. istemiyordu. Ona Aileen’e yaptıkları kadar kötü şeyler yapmadık ama yine de biraz zor kullandık. Senelerce kendimden nefret ettim. Aileen haklı. O kadın haklı. Tabancayı kafama dayayıp tetiğe bassa haklı. Tanrı hepimizi affetsin. Bu kadın, standart bir seri katil değildi. Onu tüm bir toplum delirtti. Onu, içinde yaşadığı toplum ortaya çıkardı, sonra aynı toplum onu mahkum etti, infaz etti. Uzatmamın gereği yok. Elbette herkes kendince farklı düşünebilir ama ben onu anlıyorum ve onu, öldürdüğü erkeklerden daha büyük bir kurban olarak kabul ediyorum. İnanıyorum ki, onun içinde temiz kalan bir şeyler hep vardı. Yeterince acı çekti, bence, cezasını fazlası ile çekti. Ruhu huzur içinde olsun. Sözlerimi, Aileen’in bir mektubundaki duası ile bitirmek istiyorum: “Sevgili Tanrım. Kötü şeyler yaptığımı biliyorum. Ama yine de beni affetmeni ve sonsuz huzurla dolu evine kabul etmeni diliyorum.” KAYNAKLAR
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Forrest Gump: Masumiyete Koşan Adam - 30/05/2018 |
........ |
Sodom ve Gomore Şehirlerinin Öyküsü - 01/02/2018 |
... |
Tanrı Bumba - 25/08/2017 |
Bir Orta Afrika halkı olan Boshongo kabilesinin yaratılış miti. Boshongolar, Tanrı’ya “Bumba” derler. |
Burada ve Şimdi Olan... - 01/08/2017 |
... |
Apaçi Yerlilerinin Yaratılış Miti - 22/04/2017 |
Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Ne yeryüzü, ne gökyüzü, ne Güneş, ne Ay …sadece karanlık her yeri kaplamıştı. |
Mavi Peri - 12/02/2017 |
Biliyor musunuz, çocukluğumda okuduğum bazı çocuk romanlarının ne kadar değerli olduklarını, ne büyük bir emek ve sanat gücü ile yazıldıklarını ancak seneler sonra fark edebildim. |
Krishnamurti’yi Okumak - 02/12/2016 |
Öyle görünmekte ki, bizlerden ayrılan bu kartal kendi göklerinde uçarken, yerde, pislikler ve çürümüş yiyecekler arasında milyarlarca böcek bitmek bilmeyen iştahlarının peşinden koşacaklar. |
Samuray Savaşçılarında Çay Kültürü - 14/10/2016 |
Geleneksel Japon savaşçıları olarak bilinen Samuraylar, başlangıçta toprak ve çiftlik sahiplerini yağmacılara karşı korumak için kurulan paralı asker birlikleriydi. |
Bukowski’yi seviyorum. - 10/04/2016 |
Kimse kusura bakmasın, böyle bir adam küfürsüz anlatılamaz. Bu serseri orospu çocuğu işi biliyor. |
Devamı |