İki kadın Mallory’nin Cadillac’ındaki izleri temizledikten sonra, kaldıkları motelden aceleyle uzaklaştılar. Bir süreliğine yaşantıları yine “normale” döndü ama hâlâ para sıkıntısı çekiyorlardı. Tyria, kendilerini ziyarete gelen kızkardeşi ile birlikte kısa bir süre için Ohia’ya gitti. Aileen’i ise günden güne öfke, korku ve güvensizlik hissi sarıyordu. Cinayetten iki gün sonra polis, Mullory’nin terkedilmiş arabasını buldu. 13 Aralık’da ise koruluğun içinde cesedi buldular. Ama ellerinde olayı aydınlatacak hiçbir şey yoktu. Aileen bir süre bekledi. Gazetelerde cinayet haberi çıkmıştı ama polisin onların peşinde olduğunu gösterecek bir şey gerçekleşmemişti. Tyria ise polise gitmedi; ifadesinde, Aileen’in onu da öldürmesinden korktuğunu söylemişti. Ayrıca, Aileen ne zaman ona cinayetlerden bahsetse, duymak istemediğini, bu işlere bulaşmak istemediğini söylediğini de ifade etmişti. Pek inanılır gibi değil. Aileen’in cinayetleri meydandaydı. Kaldıkları yere, başkalarına ait araçlarla geliyor ve para saçıyordu. Fakat, daha önce belirttiğim gibi Tyria, sevgilisi Aileen ile başa çıkamazdı. Sanırım o da işleri oluruna bırakmıştı.
Yaklaşık 7 ay bekledikten sonra Aileen arka arkaya saldırmaya başladı ve tahminen bir ay içinde üç erkeği öldürdü. . Artık bu yeni kurbanların, “nefsi müdafa” ile izah edilecek bir tarafı kalmamıştı. Yapılan şey açıkça silahlı soygun ve cinayetti. İçindeki öfke ve para kazanma arzusu birleşmişti. 1 Haziran 1990’da David Spears’ı öldürdü. 6 Haziranda Charles Carskaddon’u öldürdü. Haziran’dan Temmuz’a geçilmek üzereyken Peter Siems’i öldürdü. Siems’in cesedi bulunamadığı için kesin ölüm tarihini tesbit etmek mümkün olmadı. Ölümcül İstek kitabının yazarı bayan Sue Russell cinayetlerle ilgili şunları söylemekte.
Kolay para kazanmanın tadını almıştı. Üzerinde yüklü para olduğu düşündüğü erkekleri seçiyor ve hemen harekete geçiyordu. Sonra Tyria’nın yanına gidiyor ve “hey bebeğim, artık istediğimiz her şeyi alabiliriz” veya “bu gece sıkı bir parti verelim” diyerek paraları saçıyordu.
Polisler, koruluk alanlarda cesetleri arka arkaya bulmaya başladıklarında artık bir seri katil ile karşı karşıya olduklarından emindiler. Polis memuru çavuş Robert Kelley’nin sözleri:
Başlangıçta elimizde hiçbir şey yoktu. Sonra onun bir kadın olması ihtimalini değerlendirmeye başladık. Kurbanların arabasına biniyor, öylece öldürüyor, paralarını ve bazı eşyalarını alıyor ve çekip gidiyordu. Bunun ötesinde bir şey bilmiyorduk, parçaları birleştirmek çok zordu. Dışarda birisi kafasına göre insan öldürüyordu, kendince sebepleri vardı, bizim işimiz ise onu yakalamaktı. Çünkü … durmayacaktı.
Aileen’in hayatında korulukların yeri fazlaydı. Koru içinde tecavüze uğramıştı, orda pek çok çocukla cinsel açıdan yakınlaşmıştı, bazı müşterileri ile korulukta ilişkiye girmişti. Şimdi ise koruların içinde öldürüyor ve cesetleri orda bırakıyordu.
Kurbanların arabalarında bir boğuşma izine rastlanmamıştı. Fakat sonradan 65 yaşındaki Peter Siems’in arabasında bazı boğuşma izleri bulunmuştu. Galiba, kadının niyetinin ciddi olduğunu anlayan adam ona karşı koymaya çalışmıştı. Ama bu boğuşma izleri başka bir tartışmaya da ait olabilirdi. Ölümlerin ardından araçlar farklı sürelerle kullanılıyor, bu da araç içindeki izlerin net olarak tesbit edilmesini zorlaştırıyordu.
Fakat bir kaza, Aileen’in kaderini değiştirdi. Peter Siems’in arabası ile giderlerken, bir dönemeçte Aileen direksiyon hakimiyetini kaybetti. Araç savruldu ve yol kenarındaki tabelalara, korkuluklara çarptı. Ciddi hasar oluşmuştu. Olayı gören bir sürü insan koşuşturdu. Aileen, başının derde gireceğini anlamıştı. Tyria’yı kolundan çekip süratle ordan uzaklaştı. Fakat aracın kayıp bir kişiye ait olduğunu tesbit eden polis, şahitlerin ifadesinden yola çıkarak bazı resimler çizmiş ve dağıtmaya başlamıştı.
Böyle olmadığını öne sürenler de var. Bir başka iddiaya göre, kaza yapmamışlar ve aracı öylece terketmişlerdi. Fakat bulunan aracın içinde Aileen’in parmak izlerine rastlanmıştı. Hangisi olursa olsun, neticede Siems’e ait Pontiac Sunbird model araç cinayetlerin aydınlatılmasında rol oynamıştı ve bazı insanlar onları görmüştü. Avuç içi izleri veya parmak izleri bulunmasına rağmen, yine de Aileen’a ulaşmak zordu, çünkü gittiği yerlerde farklı isimler kullanıyordu.
Araştırmalar sonucunda polis, kendilerini Tyria’ya ulaştıracak izler bulmaya başladı. Ayrıca ellerinde üç ayrı kadının isimleri vardı. Bunlar, Aileen’in kullandığı sahte isimlerdi. Aileen bir gün elinde Richard Mallory’e ait bir kamera ile dolaşırken civardaki polisler şüphelenip yanına geldiler ve parmak izi vermesini istediler. Sonra onu serbest bıraktılar. Aileen, kurbanların eşyalarını sağda solda rehin dükkanlarına satarken parmak izleri de bırakıyordu. Aslında daha önce yakalanabilirdi fakat polis birimlerinin birbirlerinden pek haberi yoktu. Çünkü cinayetler aynı eyaletin 5 ayrı idari bölgesinde (county) işlenmişti. Nihayet tüm bu karmakarışık bulgular Ulusal Suç İnceleme Merkezi’ne iletildi ve dikkatle incelendi. Artık şüpheleri kalmamıştı, çeşitli takma isimlerin ardındaki parmak izleri Aileen Wuornos’a aitti. 5 Ocak 1991’de polis, kadını bulmak üzere harekete geçti. Aileen ise uzaklaşmıştı.
Fakat tüm bu incelemeler aylar boyunca sürerken Aileen üç cinayet daha işlemişti. 31 Temmuz 1990’da Troy Burress’i, 11 Eylül 1990’da polis için çalışan Charles Humphreys’i öldürdü. 19 Kasım 1990’da ise Walter Jeno Antonio öldürüldü. 5 ayrı bölgede bulunan cesetlerin ardından çevrede bir insan avı başlatılmıştı. Bütün cinayetlerin 22 kalibrelik toplu tabanca ile işlendiği biliniyordu. Cinayetlerin birinde “öfke” belirtisi gösterecek ize rastlanmıştı. Kurbanın üzerine bütün kurşunlar sıkılmıştı. Sonra silah yeniden doldurulmuş ve muhtemelen çoktan ölmüş kişiye ateş edilmişti. Tüm bulgular, Aileen’in bu insanları gereksiz yere öldürdüğünü ortaya koymaktaydı. Adamlar, bir hayat kadını ile kısa bir zevk yaşamak istemişlerdi. Hatta belki, seks gayesi dışında, Aileen’a acımış ve onu arabaya almış olabilirlerdi. Öldürülmeleri gerekmiyordu.
Polisler öncelikle Daytona sahil bölgesine odaklanıyorlardı. Basın ise bu kadın katilden “ölüm meleği” veya “öldüren hanım” gibi isimlerle söz etmekteydi. İşte bu arada, sevgilisinin çılgınlığına tahammülü kalmayan Tyria onu terketti ve Pennsylvania’ya kaçtı.
Onu durduramıyacağımı biliyordum ve bir fırsatını bulup gizlice yanından ayrıldım. Aileen çok öfkeliydi, gece gündüz içiyordu, tamamen dengesini kaybetmişti ve öldürmeye alışmıştı. Hemen Ohio’ya annemin yanına gitmedim. Beni orda bulabilirdi, bu yüzden Pennsylvania’ya gittim.
Tyria’nın ayrılmasının ardından Aileen öfkeden çılgına döndü. Sağda solda dolaşıyor, gayet dikkatsiz hareket ediyordu. Polisler ise onu takip etmekteydiler. 8 Ocak 1991’de sivil polisler Aileen’i Port Orange isimli bir barda buldular. Kendilerini sıradan bar müşterileri gibi gösterip ona bira ısmarladılar. Sonra bir gezintiye çıkmayı teklif ettiler. Aileen şüphelenmişti ve teklifi geri çevirdi. Polisler bir süre onunla kaldılar sonra ayrıldılar. Bir şey yapamazlardı çünkü ellerinde tutuklama emri yoktu. Emir çıkana kadar gözetlemeye ve takip etmeye karar verdiler. Aileen saat gece 10 gibi bardan ayrıldı ve takip başladı. Polisler onu, motorsiklet çetelerinin geldiği Last Resort barına kadar izlediler. Anlaşılan Aileen biraz da burda takılmak istemişti. Bardaki insanlar Aileen’dan çekiniyorlardı, bar sahibi de onu artık görmek istemiyordu, çünkü defalarca kavga çıkarmış ve insanları huzursuz etmişti. Aileen o geceyi terkedilmiş bir arabanın içinde geçirdi. Ertesi gün, sağda solda biraz oyalanıp yeniden bara girdi. Ama o sırada, 9 Ocak 1991’de, Aileen’i kaybetmemek için hemen tutuklama emri çıkarılmıştı. Sivil polisler bara girip yanına gittiler, ona kaldıkları otele gelmeyi teklif ettiler. Bunu nasılsa kabul etti.
Galiba, ne yaparsa yapsın, tutuklanacağını anlamıştı. Dışarı çıkar çıkmaz polisler onu Aileen’in kullandığı Lori Grody diye sahte bir isim adına yakaladılar. Aileen’in şimdilik onun gerçek ismini bildiklerini anlamasını istemiyorlardı. Hakları okundu ama herhangi bir cinayetle suçlanmadı, ayrıca medyaya Aileen’in gerçek kimliğine ait bilgi verilmedi. Polis çok dikkatli davranıyordu, çünkü cinayet silahı yoktu ve ayrıca tüm bu olayları aydınlatacak olan Tyria’ya ulaşamamışlardı. Aileen, hemen nöbetçi bir mahkeme önüne çıkarıldı, başka bir suç gerekçesi ile nezarete alındı.
O gün cinayetler serisi sona ermişti.
Ertesi gün polisler Tyria’ya ulaştılar. Pennsylvania, Pittston’da kız kardeşi ile birlikte kalıyordu. Tyria’ya yasal hakları okundu fakat tutuklanmadı ve herhangi bir cinayet ile suçlanmadı. Kısa bir sürede, Tyria, cinayetleri Aileen’in işlemiş olduğunu onlara açıkladı. Ayrıca, cinayetleri bildiğini ama korkusundan dolayı bir şey yapamadığını da söyledi. Bir sonraki gün, polisler yanlarına Tyria’yı alıp Florida’ya geldiler. Suçlu değildi fakat cinayetlerin aydınlatılması için polise yardım edecekti.
Aslında polisler de zor durumdaydılar. Cinayet silahını bulamamışlardı. Ellerinde Aileen’i doğrudan suçlayacak birinci derecede kanıtlar yoktu. Evet, araçların içinde veya çalınan bazı eşyalarda Aileen’in parmak izlerine rastlanmıştı ama bu onu suçlamak için yeterli değildi. Kadın, herhangi bir cinayet işlemediğini, araçları bulup çaldığını söyleyebilirdi. Tyria’yı ise kendisine iftira atmakla suçlayabilirdi. Bu durumda, onu en fazla araba ve eşya hırsızlığından yargılayabilirlerdi. Mutlaka Aileen’in kendi ağzından cinayet itirafını almaları gerekiyordu. Tyria, Daytona’da bir otele yerleştirildi, polisler de onun yanında yerlerini aldılar. Aileen bu sırada hapishanede tutuklu durumdaydı ama yasal tutukluluk süresi daralıyordu ve serbest kalabilirdi. Polisler Tyria’ya onu aramasını söylediler. Bir hikaye uydurdular. Sözde, annesinden biraz para almış ve Florida’ya geri dönmüştü ve tutuklama hakkında Aileen ile görüşmek istemişti. Böylece, Tyria ile Aileen arasında bir telefon trafiği başladı, tüm konuşmalar kayda alınıyordu.
İlk telefon konuşması 14 Ocak’ta yapıldı. Aileen şimdilik bir cinayet ile suçlanmamıştı, kendisinin Lori Grody ismi ile silahlı bir tehdit eylemi yüzünden içeri alındığını zannediyordu. Tyria ile konuşmasının dinlendiğinden de şüphelenmekteydi. Ne de olsa hapishane telefonlarının dinlenmesi çok normaldi. O yüzden her kelimesine dikkat ederek, şifreli bir lisanla konuştu. “Tatlım, önemli bir şey yok. Sanırım 86’daki bir silah ve trafik ruhsatı meselesi yüzünden beni sorguluyorlar.”
İşte buna benzer konular, jürinin “akıl hastalığı” konusunda Aileen’a inanmamasında büyük rol oynamıştı. Aileen, suçunun farkındaydı ve bunları örtbas etmek için akıllıca davranıyordu. “Galiba senin eski işyerindeki birileri bizi başkaları ile karıştırmışlar. Ama biz değiliz. Bu yanlışlığı kısa sürede düzeltirler.”
Konuşmalar üç gün boyunca çeşitli aralıklarla tekrarlandı Tyria arkadaşını psikolojik olarak sıkıştırmaya başladı. Aileen’in kendisini çok sevdiğini biliyordu. Polisler de bunun farkına varmışlardı. Tyria telefonda ağlıyor, kendisine acındırıyordu. Aileen ise bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı ama arkadaşının başını yakmayı da istemiyordu. “Li, polisler evime geldi. Beni cinayetle suçluyorlar, ne yapacağımı bilmiyorum. Li, lütfen kurtar beni”. Aileen, “Senin yanında birileri mi var?” diye sordu. Tyria bunu kesin bir dille reddetti. Sonra son kozunu oynamaya karar verdi: “Dayanamıyorum Li, kendimi öldüreceğim. Lütfen gerçeği polislere anlat. Artık yaşamak istemiyorum.”
Buna benzer konuşmaların sonunda Aileen, “tamam hepsini ben öldürdüm, kimse sana dokunamaz, güven bana,” diyerek cinayetleri 16 Ocak 1991 tarihli telefon konuşmasında itiraf etti. Artık doğrudan cinayetle itham edilebilir ve dava süreci başlayabilirdi. Cinayetlerle ilgili ilk soruşturmasında Aileen sanki dedektiflerin karşısında değil de okul arkadaşları ile konuşuyormuş gibi rahattı. Bu konuşmanın videolarını izledim. Ona kahve ve sigara ikram etmişlerdi. Aileen bazen gülüyor, kahkahalar atıyor, espriler yapıyordu. Çok kesin bir dille, Tyria’yı savunmaktaydı. “Bakın, onun bu işlerle hiçbir ilgisi yok. Masum bir insanın canını yakmanızı istemiyorum, bütün cinayetleri üstleniyorum.” Sonra, “Onların hepsini kendimi savunmak için öldürdüm.” dedi. 6 cinayeti kabullenmişti: Richard Mallory, David Spears, Charles Carskaddan, Troy Buress, Dick Humphreys ve Walter Gino Antonio. Fakat, cesedi bulunamayan Peter Siems cinayetini üstlenmedi.
Bunlara ek olarak cinayet silahını attığı nehrin yerini polislere tarif etti. Kendisine mahkeme tarafından bir avukat tayin edildi ve avukat kısa sürede yanına geldi. Avukat ilk iş olarak, kendisinden onay almadan hiçbir şey söylememesini istedi. Sonra “Aileen, seni sorgulayan bu insanlar polis, bunun farkında mısın?” diye sordu. Aileen’in cevabı ona infaz yolunu açacak kadar tehlikeliydi:
“Evet, onların polis olduğunu biliyorum. Beni asmak istiyorlar. Önemli değil. Biliyor musun, her şeyi hakediyorum. Artık tüm bunların sona ermesini istiyorum.”
Gelecek bölüm: Dava.