Normal bir hayat yaşamak. Ahlaklı, sevgi dolu, güvenli bir hayat yaşamak.
Normal? Ahlak? Sevgi? Güven?
Aileen (Yaklaşık olarak Aeyliın veya Liın gibi okunuyor) bu kelimelerin ne anlama geldiğini hiçbir zaman öğrenemedi. Daha doğmadan önce, kaderi, bilinen tüm normal tanımlamalarının ötesine çıkmıştı. Başkaları için sapıkça, ahlaksızca, yasa dışı olan şeyler Aileen’in normalleri sayılıyordu. Seneler sonra, kendisi ile hapishanede yapılan bir söyleşide“Ben tehlikeli topraklarda doğdum ve hep o topraklarda yürüdüm.” diyecekti. Bu öykü, bir anlamda bir “deliliğin” gelişiminin öyküsüdür. İlerde daha iyi göreceğimiz gibi, Aileen bir yere kadar durumu idare edebilmiş, bazı suçlar işlese de toplumdan ayrılmamış, ama 30 Kasım 1989’da, Richard Malloy’u öldürdüğü gün, gerçeklik denen şeyden tamamen kopmuştu. Cinayet suçlaması ile tutuklandığı 1991 yılından, infaz edildiği 2002 yılına kadar, hapishanede geçen yaklaşık 11 sene içinde ise, akıl dengesi giderek bozulacak; gerçeklerle yalanlar, hezeyanlar, fanteziler, histeri ve paranoya nöbetleri birbirine karışıp kadını esir alacaktı.
Aileen’in hayatı karanlık, kasvetli ve hâlâ aydınlatılmamış gölgelerle doludur. Bazı yerlerinde yalanlarla gerçekler içiçe geçmişti, ama ulaşılabilen gerçekler dahi yeterince rahatsız ediciydi. 1939 doğumlu olan annesi, Diane Wuornos, zayıf, iradesiz bir kadındı ve henüz 14 yaşında evlendirildiğinde üzerine nasıl bir sorumluluk aldığının farkında bile değildi. Büyük ihtimalle, evden bir an önce gitmesi için çocuk denecek yaşta evlendirilen tipik bir taşra kızıydı. Tahminen 1937 doğumlu olan babası, Leo Dale Pittman, bazı raporlara göre bir şizofrendi. Kaba saba ve şiddete çok eğilimli bir insandı. Gençliğinde kendi büyükannesini döverdi. En büyük eğlencelerinden biri, kedileri kuyruklarından birbirine bağlayıp bir çamaşır ipinin üstüne asmak, sapanla vurmak ve korku içindeki havyanların dövüşmesini seyretmekti. Kaynaklara göre, bir katil ruhu vardı ve çocukları taciz etmeye bayılıyordu. İkide bir çeşitli şikayetlerle hapse giriyor, bir süre sonra serbest bırakılıyordu.
Aileen’in anne ve babası 1954 yılında evlendiler. Bir yıl sonra, 1955’de Aileen’in abisi Keith doğdu. Genç kadın kısa bir süre sonra yeniden hamile kaldı. Fakat Aileen’in doğumuna bir kaç ay kala, babası Leo Dale Pittmann hayatlarından tamamen ayrıldı. Bir kaynağa göre, Leo çeşitli suçların kefareti olarak askerlik hizmetine alınmıştı. Çoğuna göre ise, doğrudan hapse gitmişti. Hangisinin doğru olduğunu kestirebilmek güç. Fakat kesin olan şu ki, Leo, yedi yaşındaki bir kıza tecavüzden ve öldürmeye teşebbüsten tutuklanıp hapishaneye gönderildi. Orda, 1969 yılında kendini astı. Bazı söylentilere göre, diğer mahkumlar tarafından öldürülmüştür. Olabilir, çünkü hapishanelerde çocuk tecavüzcülerine pek tolerans göstermezler.
Bu şartlar altında Aileen, 29 Şubat 1956 tarihinde Michigan Rochester’da dünyaya gözlerini açtı. Henüz “teenager” dedikleri erken gençlik döneminde olan annesi Diane, kendisini bir anda iki çocuğun annesi ve dul bir kadın olarak bulmuştu. Bu sorumluluğu kaldırabilecek gücü yoktu. Çocukları Aileen ve Keith’i koluna takıp, kendi anne babasının evininin yolunu tuttu; Lauri ve Britta Wuornos’un yanlarına gitti. Aileen bu sırada 4 yaşındaydı. Daha da kötüsü, Diane çocukları öylece terketti ve çekip gitti. Keith ve Aileen, büyükanne ve büyükbabalarının diğer çocukları ile beraber büyüyeceklerdi. Tuhaf bir şekilde, zamanla her iki çocuk da Lauri ve Britta’nın kendi gerçek anne-babaları olduğuna inandılar. Nasıl olmuştu da, birkaç sene anne diye seslendikleri bir kadının hatırasını unutabilmişlerdi? İddialı olmadan, tezler öne sürebilirim. Sanırım psikologların, kötü anıların bastırılması olarak adlandırdıkları bir süreç devreye girmişti.
Diane, 1956 yılında, 16-17 yaşlarında, çocuklarla başbaşa kalmış ve yaklaşık 4 yıl onlara, muhtemelen istemeden ve kötü şartlar altında bakmıştı. İki çocuğun da, bebek denilecek yaşta ilgisizlik, sevgisizlik ve fakirlikle tanıştıkları anlaşılıyor. Önlerinde örnek alabilecekleri bir anne-baba modelleri de olmadığı için, her ikisi de kolaylıkla ahlaksızca ve yasadışı yollara sapmaya müsaittiler. Bir başka husus ise, Lauri (büyükbaba) ve Britta (büyükanne) hiç de öyle yaşlı görünmüyorlardı. Muhtemelen onlar da çok erken evlenip genç yaşta büyükanne ve büyükbaba ünvanlarını almışlardı. Neticede, çocuklar bu yeni yaşantılarına başladılar. Lauri ve Britta çocukları evlat edindiler. Ama hiçbir şey toz pembe değildi; ilk bakışta, ortada, güzel bir taşra evinde yaşanan çocukluk yılları var gibi görünmekteydi, oysa aslında Aileen cinsel taciz ve tecavüz dünyasına girmek üzereydi.
Şimdi Troy, Michigan’daki (Detroit kırsalının bir bölgesi) bu çiftlik evinde Aileenin hayatının rotası çizilecekti.
Bu evde sevgiden mahrum yaşadı. Gerçi fotoğraflarda hep gülen yüzler vardı ama arka planda şiddet, cinsel taciz ve ensest ilişkiler gizliydi. Aileen, çiftlik evinden mümkün olduğunca uzakta oynamaya gayret sarfediyordu. Bölgeye yakın bir korulukta bazı sorunlu ve suçlu çocuklarla vakit geçirmekteydi. Dawn Botkins isminde bir kız çocuğu ile tanıştı. Bu kız, hayat boyu onun arkadaşı olacak, dostluklarına hep bağlılık gösterecekti. Hatta, arkadaşının 6 erkeği öldürmekle suçlanarak hapse girdiğini öğrenmesine rağmen yanına koşacak, onu defalarca ziyaret edip ilgi gösterecekti. Aileen’in hayatındaki az sayıdaki sevgi odaklarından biriydi. Zehirli iğne ile infaz edileceği gün de yanına gelmiş, onunla konuşmuş, cesaret vermişti.
Büyükanne Britta Wuornos bir alkolikti. Bazı kaynaklar onu “otoriter” ve müsamahasız biri olarak anlatırlarken, bazıları ise küfürbaz ve saldırgan olarak tanıtmaktalar. Büyükbaba Lauri ise çok sabırsızdı, en ufak bir şeye katlanamıyordu ve kızı sık sık pantalon kayışı ile dövüyordu. Komşuları, büyükbabanın da alkolik ve saldırgan olduğunu, her iki çocuğu disiplin altına almak için sürekli dövdüğünü belirtmişler. Ağabey Keith’in ise elbette bunlara karşı koyabilecek gücü yoktu. Sanırım daha o yıllarda, Aileen’in içinde öfke birikmeye başlamıştı. Zaten, nerdeyse başvurduğum tüm kaynaklar, bu kadının en büyük özelliği olarak, kontrol edemediği öfkesini ve nefretini göstermekteler. Aileen’in çocukluk yıllarını araştıran, “Ölümcül İstek” (Lethal Intent) kitabının yazarı bayan Sue Russell şunları belirtmekte: “Öfke, çocukluğundan itibaren onun karakterinin belirleyici özelliği olacaktı. Tıpkı bir volkanın içinde magmanın birikmesi gibi, öfke onun içine yerleşecek ve bir gün mutlaka patlayacaktı. “
Aileen’in mahkeme salonundaki hallerini gösteren videoları defalarca seyrettim. Yüzündeki her ifadeye dikkat etmeye çalıştım. Beden dili uzmanı olmadığımı biliyorum, kanaatimi aktarıyorum. Bu kadın, bir yönü ile çok korkuyordu. Bebekliğinden itibaren dış dünya onun için tehlikeliydi. Dış dünyadan hep dayak, küfür, taciz, tecavüz görmüştü. Kendini savunmak zorundaydı. Zaten psikoloji bilimi korku ile öfkenin birbirleri ile çok yakın bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır.
İki kardeşin cinsellik ile erken yaşlarda tanıştığı ifade edilmekte. Hem büyükanne ve babalarının çocukları ile, hem de çevre çocukları ile cinsel oyunlar oynuyorlardı. Aileen, hapishanede yazdığı mektuplardan birinde şunları belirtmişti: “İtiraflarıma çocukluk yıllarımdan itibaren başlamak istiyorum. Yüce efendimiz İsa, çocukluğumda sergilediğim cinsel davranışlar yüzünden beni affet.” Yine bayan Sue Russel bu konuda şunları söylemekte: “Komşu çocukları ve aynı evde yaşadıkları diğer çocuklarla erişkinliklerinde konuştuğumda şunu gördüm. Hepsi birbirleri ile cinsel olarak yakınlaşmışlardı. Fakat onların bu davranışlarının sorumluluğunu taşıdıklarını düşünmüyorum. Onları yönlendirmesi gereken büyükleri ise onlardan daha beter durumdaydılar…”
1962 yılına gelindiğinde, iki kardeş çakmak kullanıp sağda solda ateş yakıyorlardı. Bir keresinde Aileen’de kötü bir yanık oluştu, kız o kadar korkmuştu ki bir daha böyle şeyler yapmaya yanaşmadı.
Aileen’in ifadelerine göre, küçük yaşlarından itibaren hem abisi Keith, hem de büyükbabası Lauri onu cinsel olarak taciz etmeye başlamışlardı. Elbette ortada bunu doğrulayacak net kanıtlar yok. Ne abisi, ne büyükbabası bu konuda bir açıklama yapmadılar. Aileen’in bu iddialarını araştıracak ve sahip çıkacak bir ailesi veya koruma kurumu da yoktu. Fakat ben, her kim yapmış olursa olsun, Aileen’in senelerce cinsel taciz gördüğüne inanmaktayım. Zaten birazdan bu durum iyice meydana çıkacak.
Okul yılları ilerledikçe Aileen cinselliğin bir başka yönünü, yani bir şeyler “kazandıran” gücünü keşfetmeye başladı. Tacizler ve sataşmalar onun lehine dönebilirdi. Yavaş yavaş gelişiyordu ve çevresindeki oğlan çocukları ona farklı bir şekilde ilgi göstermeye başlamışlardı. Aileen, erişkinliğinde yapılı ve güçlü bir kadın olacaktı; onun, akranlarına nisbetle daha erken gelişmeye başladığını düşünmekteyim. 11-13 yaşları gibi dönemlerde, Aileen’in okulda sigara, uyuşturucu, yiyecek gibi şeyler almak için erkek çocukları ile bazı cinsel oyunlar oynadığı iddia edilmekte. Hangi yaşta sigara ve uyuşturucuya başladığını bilemem ama bu cinsel yakınlaşma iddiaları doğru. Neticede zaten cinsellikle çok erken ve sağlıksız bir şekilde tanışmıştı. Bayan Russell’den alıntılıyorum: “Okulda cinselliğin ona kazanç sağlayacağını farketti ve çok kısa sürede vücudunu para için kullanmaya alıştı. Sigara, bira, uyuşturucu, belki biraz da para kazanıyordu.” Neden diye sormaya gerek var mı? Okul yıllarında, pek çok şeyden mahrum edildiğini zannediyorum. Bu durumda, erkek çocuklara orasını burasını göstermek, hatta belki çok ileri gitmeden dokunmalarına müsade etmek gibi şeyler yapmış olabilir. İnanın, ayıplamıyorum ve kınamıyorum. Kötü yaşam koşulları ve mahrumiyet insana her şeyi yaptırabilir. Hele böyle savunmasız bir kıza …
Tahminen 12 yaşında, Aileen, ailesi zannettiği kişilerin kendi ana babası olmadığını keşfetti. Bu durum çocukların ikisini de perişan etmişti ama konu kısa sürede kapatıldı ve etraftaki hiç kimse bu çocukların nasıl yetiştirildiği ile ilgilenmedi.
14 yaşına geldiğinde ise Aileen tecavüze uğradı ve hamile kaldı. Bir iddiaya göre, bunu abisi Keith yapmıştı. 15 yaşında bir çocuk böyle bir şeye kalkışabilir mi, bilemiyorum. Zaten bu iddianın pek gerçekçi görünmediğini ifade edenler var. Bir başka ve en çok kabul gören iddiaya göre ise, büyükbabasının arkadaşlarından biri, eve yakın koruluk bir bölgede kıza saldırmış ve tecavüz etmişti. Belki de doğrudan büyükbabasıydı bunu yapan. Çok mide bulandırıcı ama neden olmasın? Bir başka ifadesinde Aileen, vücut hatları biraz olgunlaştığında, büyükbabasının kendisini sık sık sıkıştırdığını, onu elbiselerini çıkarmaya zorladığını, sonra o şekilde dövdüğünü anlatmıştı. Kızı bazen bir masaya yaslıyordu, bazen yatağa yatırıp yüzünü bastırıyor, arkasını çeviriyor ve bacaklarını açtırıyordu. Bu ifadeler hep hapishane yıllarında alınmıştı ve elbette Aileen yalan söylüyor da olabilirdi. Dahası, akıl sağlığının bozulması ile, kabuslarını gerçek zannediyor ve bunlara inanıyor da olabilirdi.
Fakat ortada, Aileen’in cinsel açıdan hep kullanıldığını gösteren bir olay vardı. Neticede tecavüze uğramış ve hamile kalmıştı. Büyükbaba Lauri çılgına dönmüştü. Bu bebekten bir an önce kurtulmalısın demekteydi. 1971 yılında “bekar anneler barınağı” diye bir yere yollandı, bir erkek çocuğu doğurdu ve evlat edinilmesi için oraya bıraktı. Tıpkı kendi annesi gibi, onun da “annelik” denen şeyden haberi yoktu. Karnında bir şeyler büyümüştü ve ondan kurtulmak zorundaydı. 1971 Temmuz’unda, Aileen bebeği doğurduktan bir kaç ay sonra, Britte Wuornos, aşırı alkol tüketiminin karaciğeri harap etmesi ile hayatını kaybetti. Kadını kocasının öldürmüş olabileceğine dair şüpheler doğdu. Öldüğü gece, Britta sarsılıp kıvranmaya başladığında, kocası Lauri tuhaf bir şekilde kayıtsız davranıyordu ve parası olmadığı için ambulans çağırmayı reddetmişti. Büyükanne ve büyükbabanın kızlarından biri ise, Britta’nın ölümünden doğrudan Aileen ve Keith’i sorumlu tutmaktaydı. Onun iddiasına göre, Aileen’in hamile kalması ve Keith’in sürekli olarak başını belaya sokması yüzünden Britta daha çok içmeye başlamıştı. Sanırım bunlar iddia olmaktan öteye gidemedi, çünkü Lauri hakkında cinayetten hiçbir hukuki işlem yapılmadı.
Karısının ölümünün ardından Lauri ise bu iki çocuktan bıkmıştı, onları etrafında görmek istemiyordu. Her iki çocuğa da defolup gitmelerini, eyalet çocuk sığınma yurduna başvurmalarını söyledi. İki kardeş yaka paça evden kovuldular. Zaten Aileen’in de dayanacak gücü kalmamıştı. Kardeşi Keith muhtemelen bir çeteye katılmak üzere ondan ayrıldı. Aileen ise öylece başını alıp gitti ve ilk defa olarak yollara düştü. Artık, en iyi bildiği işi yapacaktı. Doğru dürüst bir tahsili yoktu, kendisini koruyacak bir ailesi veya arkadaşı yoktu. Önce ufak tefek suçlar işlemeye başladı. Muhtemelen sağdan soldan bir şeyler aşırıyor veya insanları kendine acındırarak para sızdırmaya çalışıyordu, fakat fahişelik dünyasında profesyonel olmaya başlamıştı. Zaten yörede ismi çıkmıştı ve ondan yararlanmak isteyen farklı erkekler sürekli peşindeydiler. Kaç kere tacize veya tecavüz uğradığı bilinmiyor. 16 yaşına kadar Aileen’in nasıl geçindiğine dair net bulgular da yok. Sonradan onu hapishanede ziyaretine gelen bir çocukluk arkadaşının anlattığına göre, çevreden fazla uzaklaşmamıştı. Giderek daha güzel ve çekici bir genç kız oluyordu ve erkeklerin iştahını açıyordu.
Bu çağlarda muhtemelen, bir yerlerde ayak işlerinde, ufak tefek ve kısa süreli işlerde de çalıştı ama bu arada bir sürü serseri arkadaş edinmişti. Sigara, alkol, hafif uyuşturucular derken işin içine silah karışacaktı. Koruda geçirdiği zamanlarda diğer çocuklarla cinsel yakınlaşmalara girdiği de ifade edilmekte.
Bir kaç yıl sonra, büyükbabası intihar etti. Lauri’nin neden bunalıma girdiği bilinmiyor. Aileen, henüz Michigan’dan ayrılmamışken ve henüz büyükbabası hayattayken, arkadaşlarının iddiasına göre o sıralar çiftlik evine yakın korulukta fahişelik yapmaya başlamıştı bile. Bazen arkadaşları onu ziyarete gidiyor, ona geçinmesi için bir şeyler veriyorlardı. Sonunda Aileen orayı tamamen terk etmeye karar verdi. Sanırım o çevreden bunalmış olacaktı ki, yeniden yollara düştü. Ama bu sefer çok farklıydı, yaşadığı bölgeden tamamen uzaklaşacaktı. O güne kadar, en azından onu seven bazı arkadaşları kısıtlı da olsa Aileen’i koruyabiliyorlardı. Oysa şimdi Aileen “kontrol dışıydı.” Şehirlerarası yola çıktı ve otostop yapmaya başladı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Geleceği hakkında kafasında hiçbir fikri yoktu. Cebinde çok az parası kalmıştı ve tek sermayesi vücuduydu.
Gelecek bölüm: Aileen yollarda.