mahmut tarık
mahmuttarik@tabusal.com
barışın acı dili
26/06/2014 üniter bir yalnızlık içinde sosyal birleşimden uzak uç iklimlerin sabahında açıyor gözlerini çocuk. neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamadan, teorize edilmiş safçı mentalin kucağında buluyor kendini. sadakatin, itaatin, ihanetin subjektif cümlelerinde oynuyor ilk çocukluk oyunlarını. hileli oyunlarında yaşıyor ve yine kirli oyunlarında ölüyor bu senaryoda bir dublör gibi. nedense baş rolü paylaştığı binlercesi gibi...kişiye devlet organizesinde dayatılan mücadele, sahiplenme ruhu, aslında kişinin devlete sunduğu kölelik ruhundan başka bir şey değildir. kesintisiz destekle gücünü yenileyen devlet bu haliyle, hem kendi düşmanını hem de kendi oluşturduğu düşmanına düşman üretme konusunda zorlanmaz. oluşturduğu bu anlayışla yapısal varlığına karşı her hamleyi terörize eden devlet, kişisel ve toplumsal bağlamda kutuplaşmayı da bir üst seviyeye çıkarır. hem yazan hem oynatan devlet hem düşmanını hem de itaatçisini kontrol altında tutarken, kendi soyutluğunda barınan oligarşiye, bürokrasiye ve politik dinamiklere de arkaplanda hayat şansı verir. bu yüzden devlet bünyesinde oluşan çevrenin itaatkar yapısı, korkunun değil bu şanstan faydalanma etkisinin eseridir diyebiliriz. yaptığı her baskıyı haklı bir zeminde deklare eden, karşı her türlü hareketi ve talebi yasadışı bir kılıfa uydurabilen devlet, toplumsal ve küresel zeminde oluşturulan şiddetin de baş sorumlusudur. savaş kavramını piyasaya süren ve barış kavramını da modernize eden de devlettir. kuşkusuz barışın birincil anlamı savaşsız bir ortamdan çok, toplumsal düzenin yapısıyla ilgiliyken, oluşturulan yapay savaş ortamı ile barış kavramı savaşsızlık anlamına çekilmiştir. tüm ideolojilere, devlete rağmen barışın her iki anlamda da sağlanması zor değildir. insani inanç temelinde yorumlanması gereken bu olgu günübirlik bir barışa yordanamaz. gerçekten yapay bir savaş karşısında doğal bir barıştan söz edilecekse bu öncelikle inanç ve vicdan temelinde öne sürülmelidir. barış toplumsal uzlaşmanın değil vicdanın eseri olmalıdır, ve ancak böyle olunca kalıcı bir barıştan söz edilebilir... |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
insan - 18/05/2024 |
insan… kör bir kuyu. eşyanın sıcak küllerinde kavrulmuş bir yalanın ruhu. cüce bir tanrının cep saatine akan bir can suyu. yani insan, yanlış ve yanisiz bir soru. |
tuz ağacı - 07/04/2024 |
şiire sığınanlar için bir hiçlik felsefesi |
zaman eskicisi - 26/03/2024 |
upuzun yürüyoruz ben ve yalnızlığım. sigara uzatıyorum uzunca, çakmağı unutmuş birimiz. |
lay lay lay - 05/05/2023 |
şimdi uzat sesini çürümüş etine tanrının; yakılmış, tütsülenmiş, dağlanmış etine öylece. senin kelimlerindir ona can veren, onu hoşnut eden, kızdıran…ve sen… bir gürültüsün, bir görüntüsün bu kargaşada. |
tanrının sakalları - 03/06/2022 |
unutuluyor her şey ve bir delinin belleğine kazınıyor. |
inkâr - 24/02/2022 |
oysa şaşkınlığı yoktur cehaletin. cehalet ki tanrıların mayasıdır. ve inkârdır, sarsılmaz bir imanın her zerresine sinen. |
oculus - 05/02/2021 |
ve kimse görmedi her şeyi gören bir gözün körlüğünü |
herkes peygamber - 24/10/2020 |
“…gün güne söz söyler, gece geceye bilgi verir. ne söz geçer orada, ne de konuşma, duyulmaz sesleri.” Mez. 19: 2-3 |
bir sonraki ölüye ağıt - 04/02/2020 |
ey aşk, gülüyorsun. oysa ben ortasındayım hüznün. kederiyim tüm bu kalabalığın ve derilmiş tüm çiçeklerin. |
Devamı |