• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Hatice Özhan
Şiirken Nesre Dönüşen Kadın Erotizmi
23/07/2023
Hatice Özhan
Kendimizi yeterince tanıyor muyuz veyahut duygularımızı tanımlama yetkinliğinin ne kadarına sahibiz soruları yaş itibariyle insanlık tarihi kadar geriye götürülebilen sorulardır.

Gökyüzünü terk etmek bilmeyen bir yağmur bulutu gibi zihnimize dikili bu sorular dile geldikleri an da içimizi karartmaya muktedirdir. Yağmur bulutları gibi dile gelen sorulara insanlar huzurları daha fazla kaçmasın diyerek cevaplar arar dururlar ve elde edilen hiçbir cevap da soruların aslına yaraşır nitelikte olmaz.

Çoğumuzun basite indirgediğinden yüzeysel karşılıklarla boğdurduğu soruları hakikatle cevaplayanlarımızın sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yüzeysellik girdabındakilerin cevapları ise üç aşağı beş yukarı aynıdır: “Ciddi biriyim, gururluyum, kinciyim, tutkuluyum, cesurum, pek itiraf edilmezse de korkağım, delidoluyum, duygusalım….” Minvalindeki yanıtlarla kendi varlığına bir tanım kazandırdığını sanan insanın kişilik duvarı daha çok malzeme kaldırır oysaki. Kısa çıkarımların etrafında örülen kişilik duvarının hisse, duyguya ihtiyacı vardır.

Yüzeysellikle bu duvarın yükseltilmesine bel bağlayanlarımızın hayatları bu yüzdendir ki içinden çıkılamayan sorunlarla dopdoludur. Zihni performansları, fi tarihinden gelen suallerin ağırlığı altında ezilerek değer kaybettikçe, kendini gerçek anlamda tanıma süreci kişi için asketik bir duruma dönüşür. Böylesi bir çileciliğin kişiyi getirdiği nokta ise sıradan bir hayatı, aklı sorularla zımparalatan nitelikli bir özcülüğe yeğlemektir. Bireysel bir tutummuş gibi görünen ama aslında arkaik bir mazisi olan sıradanlığa teslimiyet, öğrenilmiş bir tutumdur. Tutumlarımızı da toplum belirler.
 
Toplumun ortaçağ mimarisinden kalma kafesinden dışarıya azıcık kanatlanışımızda hayattaki rüştümüzü ispatladığını sanan bizler kör bir alışkanlığın esiri olarak, kısa bir süreliğine unutmaya vurduğumuz kafesin mutlak varlığına “irademizle” yine dönüş yapar dururuz. Geçici hafıza kaybımızın bize tattırdığı özgürlük duygusunun bir ömre yayılması için bize lazım olan araçlar diri bir hafıza ve kendi gücünün farkında olmaktır. Kişiselliğin önemli bir parçası sanılan unutmak eğer ona tutunanı hayatın gerisine fırlatan bir ezilme birimiyse seçenekten sayılamaz.

Dipten gelen güç de hiçbir engelle karşılaşmadan yolunu sükûnetin ve dinginliğin alacalı rengârenkliğinde buluyorsa şayet irade olarak eşkâl kazanabilir. İrade beyanı denilen mefhumun can bulduğu bu noktada insan herhangi bir saptırma, yüzeyselleştirme, iyileştirme olmadan ve de bariton sesli efendilerin itirazlarına rağmen dilediği ses perdesinden kendini tanımlama ferahlığı yaşayabilir.
 
Tanımlanmış duygularımızla, ucu bucağı olmayan bir enginliğe idealde erişen özgürlük alanlarımızın üzerindeki psişik esaretin kalkması cesur bir dile gelmeye bakar.
 
Özellikle de kadın cinselliği ve erotizm meselesi psişik esaretin kapalı havasından kurtulmaya çok muhtaç. Dile getirilmeyen, bastırılan, yarım ağız dile getirilen kadınların cinselliğine dair akla gelebilecek tüm her şey, yeri izi belli olan ama kadınların yaklaştırılmadığı bir hazine gibi unutulmaya bırakılmıştır.
 
Keşfedilmeye dahi değer gördürülmeyen bu hazinenin sırrını başka sırlarla birlikte zihin mezarlığına gömen püriten ahlakın sahipleri kadınların cinsellik ve erotizmin en soft hallerini bastırtarak sert bir kayaca dönüştürmüştür.
 
Doğurganlığı öne çıkartıp kadın cinselliğini doğurganlıkla iliştiren bu ahlak yapısı kadın erotizmini öldürmüştür. Ne zaman ki kadın ile bebeği arasındaki olması gereken yatay ilişki en insani halinden çıkartılıp kul-köle ilişkisine dönüştürüldü işte o zaman kadın kendi cinselliğine yabancılaşan, sürekli tedbirler ve yasaklar koyan bir makine halini aldı.
 
Biyolojikmen ya da tercihi gereği doğurmadığında ise yarım insan, hurdalığa çıkarılması gerekilen bir makine oldu ya da. Cinselliğine bu denli yabancı bir varlığın içsel olumlu enerjinin, safi bilginin ve doğru yüzleşmenin kaynağı olan erotizminden haberdar olması düşünülemez. Midye gibi derinlerde aranılıp bulunmayı bekleyen erotizme yönelik ahlak dışı, günahkârlaştıran, hafifleştiren yaftalamalar nedeniyle kadınlar dipten uzak durdu. Ömrü boyunca dibe doğru hiçbir şey yapmadan sadece durup bakmakla dünyayı karşısına çıkarılan ahlaki bariyerlerden ibaret saymaya başlayan kadın tasavvuru onlarca kanıksandı.
Kesin söz söyleyemez, duygularını tanımlayamaz, ahlak prensipleri kendinde oluşmamış bir varlık tasavvuru nihayetinde erkeğin belirlediği erotizm sınırları içerisinde kadın edilgenliğiyle sonuçlandı.
 
“Etkin” gücün eril modeli sağaltmaya uğrattığı, ahlak bariyeriyle önünü kestiği kadının edilgenliği eril gücün kaba cinsellik anlayışına hizmet ederek yüzyıllardır cinsellik törpülemektedir. Edilgenliği garantilemek için de; kadınların erotizmi keşfetme ihtimallerinin önünü kesinkes kesmek adına ahlaki endişeleri cinsellik süresince kadınlara yükleyerek tüm eşit deneyim şansını ellerinden alırlar.
 
Başka bir çirkin manipülasyon daha devrededir: Erotizmle pornografiyi eş gördürtme. Ahlakçılık, bilginin kaynağı olan erotizm ile duygudan yoksun, donuk pornografi arasındaki eş değer büyük bir tuzaktır. Ahlakçılığın bu tuzağına düşen binlerce kadın bir bastırma biçimi olan pornografiden kaçarken, hayat pınarlarının en önemlilerinden olan erotizmden olmuşlardır. Derinliğin alt üst oluşu, benlik bilincinin tarumar edilmesiyle kuruyan hayat pınarı git gide mutsuzlaşan, aslen değerli bir mücadele mekanizması olan öfkesini püriten ahlakçılık yerine kendine, çevresine yönelten, ahlaki prensiplerini eril modelden tahsil etmeyi kanıksamış bir varlık biçimlendirdi.
 
Envai çeşit tehlikeyi barındıran şehirlerin ıssız arka sokaklarına sapmaktan pek de farksız bir nihayet değildir doğrusu. Erotizmin güvenlikli, kalabalık kesimlerinde dolaşmayı yasaklatıp, pornografinin dar ve ıssız arka sokaklarında kadınlara iz kaybettiren kof ahlakçılık içsel gücünün farkında olan kadınları çileden çıkarmaya devam edeceğe benziyor.
 
Sıradanlığa teslimiyeti kadınlara dayatan kof ahlakçılığın karşısında hissederek durmak, duygularının tanımlayarak direnmek yegane çare olarak duruyor.
 
Sıradanlığın geçici sürelerde sağladığı konfordan vazgeçmek hayatlarımızı dilediği gibi şekillendiren ahlakçılıklara karşı durmaktan daha zor olmasa gerektir. Konforlu alanlarını istemeden de olsa terk eden çok sayıda kadın bir zaman sonra zor olsa da gördüler ki özgürlüğün kendilerine sunduğu konfor başka hiçbir yerde bulunmuyormuş. Metrelerce yükseklikte bir falezdeki özgürlüğün, ölümüne dahi de olsa elde edildiğinde öz saygı getirdiğini anladılar. Şiirken baskılar altında nesre dönüşen erotizmi sahiplenme gerekliliğini tüm kadınlar daha geç olmadan anlamalılardır.

HATİCE ÖZHAN, 1984 yılında Doğubayazıt’ta doğdu. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra yüksek öğrenimine çeşitli üniversitelerde ve bölümlerde devam etti. VAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi Radyo-Televizyon Yayımcılığı, Anadolu Üniversitesi Sosyoloji ve İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümlerinden farklı dönemlerde mezun olan yazarın ilkin gelen mesleği gazeteciliktir.   

Dicle Haber Ajansı’nda(DİHA) haber muhabirliği yaptı. Van, Diyarbakır, Ağrı, Iğdır şehirlerinde haber muhabiri olarak faaliyet gösterdi. 2014 senesinde, merkezi Erbil’de bulunan BASHABER Gazetesi’nin İstanbul muhabiri olarak çalıştı. Muhabirliğin yanı sıra, Özgür Gündem ve Gazete Duvar isimli gazetelerde düzenli yazıları yayımlanmış olan yazar, İsviçre merkezli Sonhaber.ch adlı internet sitesinde editörlük ve köşe yazarlığı görevlerinde bulundu. Yazar şu an, Özel Eğitim alanında Uzman Öğretici olarak çalışma hayatını sürdürmektedir. 

Bugüne kadar kendi adıyla çıkardığı roman ve denemeden oluşan üç kitabı bulunan yazarın  son eseri Redd Yayınları’nca çıkarılacak olan Heybet adlı romanıdır. Yazar halen de, yazım çalışmalarını sürdürmektedir.

 

Yazarın Kitapları:

Çifte Yalnızlık (roman), İzan Yayıncılık (2021),

Loş Oda (roman), Dorlion Yayınevi (2022),

İran’ın İffetsiz Kadınları (deneme), Ange Yayıncılık (2022)



415 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

…Ve tanrı kadını unuttu sonra! - 25/12/2023
“Tanrı, yaprağın hafifliğini, ceylanın bakışını, güneş ışığının kıvancını, sisin gözyaşını aldı; rüzgârın kararsızlığını, tavşanın ürkekliğini buna ekledi. Onların üzerine kıymetli taşların sertliğini, balın tadını, kaplanın yırtıcılığını, ateşin...
Irksal Anılarımız Baş Belamız - 30/11/2023
ayvanın insanlaşmaya başladığı bir çağdan, insanın merkezdeki yerini güçlendirdiği tanık olunan dünya koşullarına değin bir paragraf vardır ki sonu istendik şekilde açık bırakılmıştır.
Yüzüncü Yılda Assimiladoluk - 29/10/2023
Bazı ulusların doğumları ve gelecekleri başka ulusların kemikleri üzerinde olur ve de yükselir.
Bağırmak - 05/09/2023
Sokakta, işte, televizyon ekranlarında, sinemada, siyasette ki neredeyse dünya genelinde söz konusu stilin yaygınlığı hâkim ve insan mefhumunun ilkel taraflarını bu denli rahatça dışavurumu, agresifliğin normalleşmesi bana tuhaf ve bir o kadar da....