• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/tabusalcom?ref=hl
  • https://twitter.com/tabusal
Saim Aslan
Sudûr
14/06/2023

Evrenin nasıl meydana geldiğinin merak edilmesi ve bu merakında çeşitli teoriler üretilmesi, insanlık tarihiyle yaşıt bir mevzudur.

Helenistik dönemde yerini almış sudûr teorisi, Platoncu akımın kurucusu PLOTİNOS denen zat bu teoriyi ortaya atmıştır.

Dönemin İslam filozofları da fırsat bu fırsat deyip üzerinde çalışmışlar, kendi bakış açıları ile yeniden yorumlamışlardır. Plotinos‘a göre evren, varlığa kaynaklık eden tanrıdan NOUS yani zekâ taşması ve aşağıya doğru gitgide soyutun somutlaşarak katmanlar meydana getirmesi ile evren, kainat yaratılmıştır diyerek yeni bir akım başlatmıştır.(( Kainat 7 günde yaratıldı kabulünü nereye koyacağız şimdi )) 9

Bu fikir ((teori)) orta çağ İslam filozofları içinde benimsenir ve İslam felsefesine taşınır ((ismi geçen

İslam filozofları hakkında daha derinlikli konuyu irdeleyeceğiz)) sudûr teorisi bazı değişikliklere uğrasa da Farabi, İbni Sina, Sühreverdi, Molla Sadra, Şirazi vb zatların geliştirip büyüttükleri sudûr nazariyesini dönemleri içinde tutmuşlardır.

Farabi ve İbni Sina, PLOTİNOS‘tan aldıkları gibi aklın taşması boyutuyla alırlar. Ama Sühreverdi bunu tanrıdan taşan akıl olarak almaz, onun yerine tanrıdan taşan NUR olarak alır ve işler (( nur kelimesinin fikir babasını bulduk galiba))

(Nur ‘dan bahsedildiğinde ,tanrıyı, yaratıcıyı, kaynağı az da olsa somutlaştırdığını fark etmişsinizdir, küçük bir volan aldık Sühreverdi ile)

Bu yeni versiyonuyla vahdet-i vücut olarak İbni Arabi‘de kendini gösterir. Kelime anlamı, zuhur etmek, doğmak anlamına gelen bu nazariye ((bütün türemiş veya ikincil şeylerin temel veya ilkesel olan bir şeyden olmaları yada varlığa gelmeleri ile)) kainatın bir şekilde kaynağından taşmasıyla kainatın oluştuğunu, soyut olanın somuta dönmesi ile vuku bulmasından yola çıkar.

((Bu günkü İslam anlayışının izahında, tanrı tanımından çok ama çok farklı olması, eminim benim kadar sizi de meraklandırmıştır))

Haliyle tanrı ...OL... demiştir ve olmuştur. Bir buçuk milyar insan bu şekliyle bilmiş, inanmış ve iman etmiştir. Diğer dinlerde de bu durum bundan çok farklı olmamakla birlikte, Müslüman dünyasında tanrı fikriyatının bu kadar tanımsız bir şeyi, nasıl oldu da tanımlı hale getirebilmiş. ((galiba bunun için ayrı bir çaba ve zorlama gerekiyordu ve onlar bunu başarmışlar))

İnsanlığın başındaki bela olarak musallat edilmiş ve bu kadar soyut bir tanrı somutlaştırılmış tanrıya evrilmiş ve nasıl bu hale yani soyutlanmayacak kadarda aslıdan uzaklaştırılarak kabullendirilmiştir, somut bir şeyden bahsedecek kadar aşağı çekmiş ve en alakasız olanın bile kabul edeceği bir nazariye indirgemiştir… NEDEN?

Bu teori, tanrının, kainatın içinde ve dışında artık bir eylemde bulunması için bir nedeni, zorunluluğu olmadığını söyleyen bu teoriye rağmen, ol deyince olan, yaratan ve yaratılan kainatın ,bu sudur nazariyesi ile mukayese edilemeyeceğini ve İslam filozoflarının da ol diyen tanrı ile sudûr tanımına halel getirdiklerini anlamaları gerekirdi ama ne mümkün.

Aslında bu hem iyi hem de kotu, şöyle ki Plotinos, Platoncu idealar alemi ve fenomenler alemi teorisini yeniden yorumlayarak ve materyalist zeminden alarak inançsal zemine çekmiş olması buna sebep olabilir mi?
“NEDEN” sorumuzun cevabı acaba bu mu?

Yukarda ismini zikrettiğim İslam filozoflarını tek tek incelerken “NEDEN” Sorusunun cevabını bulacağımızı umuyorum. Plotinos, durmaksızın değişen, çokluk sergileyen maddi dünya, gerçeklikten uzaktır çünkü mutlak hakikat değişmez, birlik, bir ile ifade edilmeyecek niteliktedir der tanrı, bütün varlıkların mutlak kaynağını teşkil eder. Kendisinden türemiş varlıkların yaratıcısını bilmesi, yani aklıyla onu tanım etmesi mümkün değildir ((Bu bugünkü İslam anlayışına ne kadar uyuyor dimi? İnsan,

İnsanlık; tanrıyı idrak etmekten uzak demiyorlar mı zaten?)) Hiçbir şeye dönüşmeyen ve asla da yok olmayacak, başka bir şeye de gereksinim duymayan, bölünmez saf birlikten ibarettir, der.

Bu yaklaşım bile bu günkü tanrı tanımımızdan çok çok uzak değil mi? Tanrıdan taşan fenomenler, tanrının onlar için bir hiyerarşi geliştirmemiştir ((işte bu bugünümüz İslam’a çok uymuyor. Kader kavramına çok ters duruyor)) ve fakat kendisinde de asli cevher olarak eksilme veya bölünme olmamıştır; olamazda, der.

Peki, İslam felsefecileri konuya nasıl bakmışlar, yavaş yavaş, konuyu da çok dağıtmadan bir giriş yapalım ve şimdilik öyle bitirelim bu yazıyı.

Yaratılmış ve mümkün varlıklar ((bu MÜMKÜN kelimesini sık sık kullanacağız)) sebep prensibi dahilinde geriye doğru takip edildiğinde, hali hazırda mümkün varlıkların tamamı müşterek bir varlığa ihtiyaç duyduğundan, zorunlu bir varlığa ihtiyaç duyacağı kesin olduğundan zorunlu varlık ile mümkün varlık ayrımına giderek tanrının varlığı tanımı için FARABİ sudûr teorisiyle tanımlamaya çalışır.

Ve ikinci yazımızın konusu da belirlemiş olduk: FARABİ

 



238 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Diyelim ki - 15/07/2023
Ne yapayım Bende öyle Seviyorum İşte arkadaş