Zeki Coşkunsu
Konfesyonlarım & Yüzleşmelerim! İtirafımdır.
20/09/2022 KONFESYONLARIM & YÜZLEŞMELERİM! İTİRAFIMDIR; SALT HEP İKİ
MEVSİM BİLİP-YAŞADIM! BEN SİZİN DOĞRU
SANDIĞINIZ ÇİZGİDEN SAPTIM! AMA SİZSE TÜM YAŞAMINIZI
BÜYÜK BİR YALAN(-YANILSAMAY)A VAKFETTİNİZ! “Normal insan bir kurgudur!”(1) (Michel Foucault) Bugün, 20 Eylül-2022 itibariyle “57” yaşıma girdim. Bu benim “Biyolojik Yaş”ım. “Kozmik-Atomik Yaş”ım yaklaşık, “13.7 Milyar”, “Psikolojik(-Gönül) Yaş”ım “23”, “İlmî(-Entelektüel) Yaş”ımsa “40”; henüz yolun başındayım! Buradan hareketle demem o ki bilinenin
aksine “gençlik”, bir “yaşam evresi” değil, şu “diskre(kesikli-ayrık) & fini(sonlu) & efemerik(gelip geçici)
yaşam” içinde “entelektüel(düşünsel) & mantal(zihinsel) bir hâl-duruş
biçimi”dir! Ha, elbette “entropik(bir sistemin düzensizlik ve rastgelelik ölçüsüne ait; kullanılmaz
enerji miktarına ait)” ve “gravitasyonel(kütleçekimsel) etkilerle zaman
ilerledikçe cilt buruşur; bir noktadan sonra bundan kaçış yok…! Gelgelelim, “psikolojik teni(-zırhı) buruşturansa
heyecanların, tutkuların ve cesaretlerin bitişi”dir, doğrusu…! Kimileri var “yaşama yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım!”(2) diyen, Edebiyat’ta
hem, “klasisizm”e hem de, “romantizm”e bir başkaldırı
olarak 19. yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkan “rea-lizm(gerçekçilik)”
akımının öncü ve temsilcilerinden ünlü Rus roman yazarı, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’ye (1821-1881) inat, âdeta “yelkovan”la “akrep” gibi olduğu “zaman”
ile barışamaz ne yapsa ne etse de işte…! Oysa şu “diskre & fini & efemerik yaşamın kendisi, baştan sona ölümün
bir ifadesinden başka nedir ki zaten…!?” Önemli olan “olabildiğince, elden geldiğince otantik(gerçek-doğru-güvenilir-özgün)
bir biçimde, holistik(bütünsel-sağlıklı)
ve mutlu yaşlanmak”tır. Gelgelelim, o kimilerinin tavrı değerli
ozan Oktay Atas’ın, bir taraftan
gülümsetirken diğer taraftan düşün-dürten şu “Zaman” başlıklı dizelerinde maalesef, yerini buluyor. Onlar için
ancak bu kadar güzel sitem edilebi-lirdi, “doğduklarından
beri kendileriyle barışamadıkları zaman”a...: “Ulan zaman/Kulak ver de iyi dinle/ Doğduğumdan beri uğraşıyorsun
benimle/Yavaşlayacak yerde, çabuk geçtin/Hızlanacak yerde, neredeyse durmayı
seçtin/Şimdi de yolun sonundaki bu çıkışsız inişte/Bari arkadan itme!/Gidiyoruz
işte!!!”(3) Değil mi ki insan, bir “öz-gür birey” olarak “özbeöz(gerçek)” kendine olan; “pozitivite”si(olumluluğu), “konfiyans”ı(güveni-özgüveni)
oranınca genç, “negativite”si(olumsuzluğu) & “non-konfiyans”ı-“mefyans”ı
(güvensizliği)” kadar yaşlı,
heyecanı, tutkuları ve cesareti oranınca genç, korkuları kadar yaşlı, “ekspekt’i-esperi’si(umudu)” oranınca genç, “bezgin-bitkin-kayıtsızlığı(apathie)” ve “petülans”ı(huysuzluğu)-iritabili-te”si(asabiliği)” kadar yaşlıdır! Öyleyse ki öyledir, o hâlde hiç kimse
yılları sırtında taşımak, fazla yaşamakla yaşlanmaz! Bilakis insanı
yaşlandıran/bitiren, “rasyonalite’si(akla uygunluğu-rasyonelliği)’nin ve ideallerinin (idéaux) iflâsı”dır! Buna karşın beyni “otantik yenilikler”e her
daima açık olan, gönlü otantik bir biçimde seven, iyilik-erdem ve güzellikleri
fark ederek neşe duyup haz alarak yaşayan herkes, kelimenin tam anlamıyla “otantik genç”tir; inanınız! “Gençlik
İksiri”ni mi arıyorsunuz? Alın size, “Gençlik
İksiri’nin Formülü”…! Siz siz olunuz; “formülas-yon
patenti” bendenize ait olan(ve
2013-2014-2015-2016-2019 tarihli eserlerimde de yayımladığım) “S.A.R. (Otantik Sevgi & Akıl & Rahmet)” ile “S.F.İ.(Otantik Sanat &
Felsefe & İlim)” üçlü paketleriyle formülize etti-ğim bu “ikili”ye içtenlikle güveniniz; pişman
olmayacaksınız!
Sözün özü, “insanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, oysa yaşamadıkça
yaşlanırlar! İnsan, yaşlı ol-maya karar verdiği gün yaşlanır!”(4) Doğrudur, zira “otantikçe yaşayan, dünyanın güzellikleriyle
ilgi kurar her türlü ‘otantik prepozisyon(ilgeç)’la, yaşamayansa
uzaklaşır, her türlü otantik ilgeç ve güzellikler-den...!” Geçmiş bir makâlemde dillendirmiş, “yeniden dikkatlere kaldırmıştım(reconsidérer)”: “Her şey yolunda giderse envers’i(tersi), hiç tersi görmezsen
de bütünü; entegrité’yi-holistiği(bütünlüğü-bütünseli)
göremez-sin! Yaşadıkça değil,
yaşamadıkça yaşlanır insan! Yaşlandıkça gençleşebilmek(genç kalabilmek), gençlik
iksiri(nin formülü) işte, budur!” Salt,/Hep “iki mevsim” bilip-yaşadım!/“Sonbahar(ım)”/Diyorum,/Yaprak dökümü,/Bel
kamburluğum,/Ekin hasat mevsimi,/Aylardan/Eylül’müş doğduğum…/Merhum annem öyle
diyordu!/O biraz teğet geçti!/Ayrıntıları-na burada girmiyorum./Evet, Eylül’de
doğmuşum, “güz”ün!/Yozgat-Kayseri-Sivas,/Üç
kentin kesiştiği sınır çizgisi;/Nâm-ı diğer “Bermuda üçgeni”!/Bizim oralarda ekinlerin hasat zamanı…/Bu yüzden
olmalı;/Göbek adım, “hüzün!”/Hüznü
de hem Eylül’den,/Hem de/Uçmayı bilmeyen/Ve/veya kolu-kanadı kırık/O kuşlardan
öğrendim ben…!/“Kış(ım)”sa/Diyorum,/Hep “kara kışlar”,
zemherî;/Erba‘în…!/Karadan da kara en kara,/İlmek ilmek işle(n)di,/Ta iliklerime kadar;/Hangi
ara,/Ben bilemedim!?/“Hangi ara”
dediysem, o lafın gelişi;/Tamı tamına bir ömür!/İlkbahar ve yazsa,/O da ne
ki…!?/Hiç bilmedim,/Yaşamak şurda dursun!/“Dostlar”/
Diyorum,/Bilip-yaşayan biri varsa,/Anlatsın bana,/Tarif etsin, beni haberdâr
etsin;/Yazla ilkbahar,/Acep nasıl bir şeydir?! “Konfesyonlarım”
diyorum, “itirafımdır”…! Asıl adı, Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin
Haldun el Hadramî, tanınan kısa
adıyla, “modern historiyografi”nin,
“sosyoloji”nin ve “iktisat”ın öncülerinden kabul edilen
14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisi, İbn-i Haldun (1332-1406) her ne kadar, “El-Mukaddime” adlı eserinde, “coğrafya
kaderdir!”(5) de-miş
olsa da, bir anlamda “haklılık” payı
var; lakin aslında sıklıkla duyulan bu “coğrafya kaderdir!” sözü, bir diğer anlamda bir “AŞAĞILAMA, TEMBELLİK, GERİ KALMIŞLIK,
KÜLTÜRSÜZLÜK VE SÖMÜ-RÜLMEYİ HAK ETMEK” ile “özdeş”tir de…! 19. yüzyıl “Çevresel
Deterministleri”nden farklı olarak İbn-i Haldun “kendi çağının gereklilikleri dâhilinde bir açıklama” yapmıştır.
Daha sonraki zamanlarda bu fikirler “bilimsellik”ten
çıkmış olduğu için İbn-i Haldun ile hiçbir ilgisi kalmamıştır! “Çevresel determinizme getirilen eleştirilerin
çoğunluğu 19. Yüzyıldan sonraki zamanı kapsamaktadır!” İbn-i Haldun’un ünlü
olan “coğrafya kaderdir” sözünü, 21
yüzyıla uyguladığımızda, “coğrafya
kaderdir” yerine, “coğrafya etkiler”
demek, “daha ma‘kȗl” bir açıklama
gibi gözükmektedir. ABD Worcester MA’daki Clark Üniversitesi Coğrafya
Enstitüsü’nde insan coğrafyası profesörü, Coğrafyacı J. Richart Peet’in
(1940-…) şu kısa sözü “Çevresel
De-terminizm”i özetler: “Çevresel determinizm, ‘Emperyal [DEVLETÇİ
(z.c.)] Kapitalizm’in ideolojisidir!”(6) Neyse, biz hikâyemize dönelim. Eğer göç etmeseymiş(:“göç” dediysem, o lafın gelişi;
“sürgün” yemişler!) atalarım, şu an ben “Yakutis-tan”(*)da
yaşıyor olacaktım! Değil mi ki köklerim oraya ait; inanın orada yaşasaydım, bir
“kızıl komünist” hem de, “en kızılı”ndan; “devrimci bir ateist” olacaktım belki de…! Yine de her ihtimâle
karşı cümleme ulayayım; ne olur ne olmaz: Allâh-u a‘lem(en iyisini O bilir)! (*)[Yakutistan: Ya da Saha Cumhuriyeti, Rusya’yı
oluşturan federe cumhuriyetlerden biri
olup nüfusun çoğunluğunu oluşturan Yakutlar bir “Türk halkı”dır! Cumhuriyetin Rusça’da tam adı “Respublika Saha” olarak yazılır. Saha
Cumhuri-yet’inin toprak alanı, Rusya topraklarının
beşte biridir! Başkenti “Yakutsk(Yakutçada ‘Dokuuskay’)” olan Yakutistan dün-yadaki en
büyük yüzölçümüne sahip olan “özerk”
bir ülke olup bir “Özerk Cumhuriyet”tir.](7) Bu “yüksek
olasılıklı hâl”e şimdi ne diyelim!? Ya da hasbel-kader, hani demiş ya İbn-i
Haldun, “coğrafya bir kader”dir,
diye; bir çok olasılık içinde doğ-duğum çoğrafyam ve kültürüm gereği ya “Budist” ya bir “Hinduist”, ya bir “Şamanist”,
ya bir “Şintoist”, ya bir “Mȗsevî” veya bir “Îsevî” olacaktım; kim bilir…!? Sorumu yineliyorum: Tüm bu “yüksek olasılıklı hâller”e şimdi ne diyelim!? Bakınız, felsefe profesörü, akademisyen,
araştırmacı yazar ve çevirmen olan ve akademik, din felsefesi, fel-sefe
kategorilerinde eserler yazmış bir yazar(olarak,
başlıca kitapları alfabetik sırayla; ‘Din
ya da Politika’, ‘İslamic Philosophy’ olarak sayılabilir) Prof. Dr. Yasin
Ceylan
(1950-…) ne demiş? “Sorgulanmayan
bir inanç, bir insanın hayatının amacı hâline gelebilir!” Ta ilkokuldan
beri birlikte yola çıktığım arkadaşlarım var. Çoğuyla, belki hepsiyle
yollarımız ayrıldı. Hep aynı inanca bağlıydık. Öyle başladık anlam dünyasına… “Onlar inançta kaldılar, ben ise koptum!”
Onlar, başladıkları çizgiden sapmamış olmaları-nı bir başarı olarak
düşünüyorlar. “Ben ise çizgiden saptım;
renkten renge girdim. Yolumu açık tuttum. Hep değiştim, değiştikçe mutlu oldum.”
İlk başta dürüsttüm, şu an yine dürüstüm. Bundan hiç şüphe etmedim. An-cak, “düşünce dünyamı bilerek şüpheye açık
tuttum; kavramdan kavrama, bir görüşten diğerine geçtim! Bunları hem
yaşadım hem de bizzat kendimi izledim. 20 yıl önce bir şehirde, aynı inançla
başladığım arkadaşlarımdan biriyle tesadüfen karşılaştım. Hâl hatır sor-mak
yerine, böyle bir fırsatı bekliyormuş gibi hemen söze başladı. Ağır sözler
söyledi, Hakaret etti. Doğru yol-dan saptığımı, büyük bir günahkar olduğumu,
tövbe edip eski çizgiye dönmezsem, ölümü bile hak ettiğimi söyle-di! Bu
ayaküstü bir karşılaşmaydı. Tam ben konuşmaya başlayacakken, bırakıp gitti. Yaşımız ilerledi. Bir daha bir şekilde
karşılaşırsak, bu sefer ilk konuşan ben olacağım. Önce onun konuşması-na fırsat
vermeyeceğim. Ona söyleyeceğim sözü de zihnimde hazırladım: “Evet, ben çizgiden saptım; ama SEN, TÜM
HAYATINI BÜYÜK BİR YALANA VAKFETTİN!” “Şimdi,
ben neden çizgiden sapıp macera dolu bir yola girdim, onlar neden başladıkları
yerde kaldılar? Onlar, beni, doğru inançları terk etmiş, sapkın biri olarak
görürken, ben onları, rasyonellikten uzak kal-mış, bağnaz ve yobaz birileri
olarak görüyorum! Beraber başladık, bir müddet birlikte
yürüdük. Sonra yollarımız değişti, dünyamız da değişti. Uzlaşmaz iki farklı
insan olduk. “Onlar benimle
yürümedikleri için kendilerini şanslı görüyorlar, ben ise onlardan kop-tuğum
için kendimi şanslı görüyorum!”(8)
Evet, işte böyle; -üç aşağı beş yukarı- benim de başımdan geçen “yaşam maceramın serancâmı”…! Ne var ki eğer bu arada, “sürç-i lisân edersem de Sen bana bakma
Tanrım!”; zira şu sıralar, hayli “parçalı
bulut-lu”yum, “naif”im de, bir o
kadar…! Tanrım; Sana, “kadim bir dostum”un “…Özrümü
Kabul Et!” başlıklı, dua formatındaki yakarışıyla sesle-niyorum: “Allah’ım,
aklım erdiğinden beri Seni tanımaya çalışıyorum. Seni tanırken bir sürü hatalar
yaptığımı anladım ve bu yüzden özür diliyorum. Seni tanırken duyduklarıma ve
yakınımdaki yaygın anlayışlara yer vermenin ezikliğini yaşıyorum.
Seni
bana ilk anlatan anneannemdi ve bir sürü saçma şey söyledi. Sonrasında Seni
cami görevlisinden dinle-dim. Anneannem ve mahalle imamını aşınca, kendini dine
adadığını söyleyerek kafasındaki saplantıları Sana ya-mamaya çalışan nicelerini
okuyup durdum.
Anladım ki, bizim Seni tanımamız için gereken her donanımı bize peşinen
vermişsin. İçimize doğruyu yanlıştan ayırt etmeye yarayan ‘vicdan’ı koymuş,
kötü şeyler yapınca yüzümüzün kızarmasını öngörmüş-sün. Hayatın içine
değişmeyen kurallarını koymuş ve ölene kadar hiç müdahale etmeden
beklemektesin. Bizleri güzel davranmakla yücelebilecek, kötü davranışlarla
alçaklaşabilecek tarzda yaratmışsın.
Bizleri ‘robot’ gibi yaratmayarak ne güzel yapmışsın. Sen ne güzel bir
Yaratıcı’sın! Seni
tanımak, takdir etmek ve Seninle uyumlu olmak bu kadar kolay ve apaçık iken,
bir sürü yerde bir sürü engelleyiciye takılmamdan dolayı çok çok özür
diliyorum! Umarım, bu çeldiricileri aşıp gelirken mâ‘kȗl süreyi aşmamışımdır!?”(9) İtirafımdır; 30 yıl öğretmenlik(!) yaptım.
İlk 15. yılımda “otantik(gerçek-doğru-güvenilir-özgün) öğretmen” olmadığımı anladım! Son 15
yılında da bu açığı kapatmaya çalıştım, ama sanırım sadece bir adım atıp 30.
yılında emekli oldum “zorunlu” ve “çaresiz”…! Tüm öğrencilerimden ve bana
imkân sunanlardan “özür” dilerim!
Haklarınızı helâl ediniz, lütfen...!
Ancak
şu da var ki “otantisite(otantiklik: gerçeklik-doğruluk-güvenirlik-özgünlük)”yi
geç fark ettim! Asıl şimdi öğretmenliğe yeniden başlamalıydım. Gel gör ki beni
bu hâlimle, bu düşüncelerimle, bu zihin yapımla ka-bul edip asla geri almazlar
ve bana “resmi anlamda otantik
öğretmenlik yaptırmazlar!” Zaten ben emekli ol-masaydım, öyle ya da böyle
beni görevden alırlardı; alacaklardı da…! Özellikle emeklilik öncesi son beş
yılda üst üste açılan “bakanlık
soruşturmalar”ı bunun -erken uyarı-
bir işaretiydi! Evet, eski tarihler bir yana, ilk eserimi yayınladığım (“Biyolojik Âdem’in Emerjans’ı: Evrim
Realitesine Kur’anî & Kuantum Mekaniksel Non-Konvansiyonel Bir Bakış” adlı eserim) 2013 tarihinden itibaren, her sene soruşturma üstüne soruştur-malar
yaşadım (Neymiş; bir İlahiyatçı-Din
Kültürü Ahlâk Bilgisi Öğretmeni, nasıl “evrim”i kabul eder ve bunu deklare
edermiş!!!???). Hatta öyle ki “sayısız
internet sitesindeki gazeteler & Halk TV(Canlı Haber Bülte-ni)”(10)de
“hedef” gösterildi! İşin garibi,
hakkımda “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nde,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel tarafından T.B.B.M’ne sunulan “soru
önergesi”(**) bile
var; “meclis tutanakları”na da
kaydedildim! Aslında bu “soru önergesi”,
beni savunan bir milletvekili tarafından sunulmuştu. Sonunda işin nereye
varacağı belliydi! Neyse, ben artık yaşamın diğer alanlarında o “otantisite”yi devam ettirmeye
çalışıyo-rum. Sizler de iyi ki varsınız, sevgili eskimez öğrencilerim… Hep
varolunuz, varkalınız. (**)[İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel
Tarafından T.B.B.M’ne Sunulan “Soru
Önergesi”: İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, yazdığı kitapla “dini değerleri aşağıladığı”
gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan öğretmen Zeki Coşkunsu’yu Meclis gündemine taşıdı. İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, Adana Seyhan’da Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni, Zeki Coşkunsu hakkında açılan soruşturmayı
Meclis gündemine taşıdı. Zeki Coşkunsu, “dini değerleri aşağıladığı” iddia edilen kitabında; Kur’an’ın “Doğal(Natürel) Bilimler”, “Matematik-Lojik (Mantık)” vb. gibi bilimleri onayladığını belirterek, “çamurdan heykel gibi yaratılan insanı,
paraşütle dünyaya gönderi-len insan”ı değil,
“milyonlarca yılda tek hücreden
başlayarak günümüz insanına kadar süren evrim süreci”ni savunu-yor. Tüzel,
Zeki Coşkunsu’nun “Biyolojik Âdem’in
Emerjans’ı’ ” adlı kitabı yazarak ve “dini
değerleri aşağıladığı” iddia-sıyla İl
Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından başlatılan “soruşturma”yı Milli Eğitim
Bakanı’na sordu. Tüzel konuyla ilgili olarak şu sorulara
cevap istedi: (1) “Kitap
yazarak düşüncelerini ifade eden Öğretmen Zeki Coşkunsu hakkında, ‘dini
değerleri aşağıladığı’ iddia-sıyla ‘soruşturma’ açıldığının bilgisine sahip
misiniz?” (2) “Öğrencilerine
soyut düşünme, dünya, evren, doğa, insan üzerine yeni fikirler edinme ve
muhakeme yeteneği-nin gelişimine yardımcı olacak eserler önerilmesi, ne
zamandan beri ‘dini değerleri aşağılama’ suçu olmuştur!?” (3) “Dini
değerleri aşağılamak fiilleri nelerdir ve bu fiiller ve karşılığı disiplin
cezaları hangi mevzuatta tanımlan-mıştır?” (4) “Din
kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak görev yapan Zeki Coşkunsu’nun,
yazdığı kitabında; ‘Kur’an’ın ‘Doğal(Natürel) Bilimler’, ‘Matematik-Lojik(Mantık) gibi bilimleri onayladığı’nı belirtmesi, ‘insanın, milyonlarca yıl-da
tek hücreden başlayarak günümüz insanına kadar süren evrim sürecini’ ifade
etmesi, ‘düşünceyi ifade etme özgür-lüğü hakkının kullanılması’ değil midir?” (5) “Bir
Öğretmen bu hakkını kullandığı için hakkında soruşturma açılması suç değil
midir?” (6) “Milli
Eğitim Müfettişlerinin, kitabında ‘Kur’an’daki ayetleri referans alarak evrimi
açıklayan’ Zeki Coşkunsu hakkında öğrencilerine; ‘Size kitap sattı mı? Dini
değerleri aşağıladı mı?’ gibi sorular yönelttiği iddiaları doğru mudur? Doğru
ise, ‘öğrencilerin öğretmenleri hakkında ifade vermeye zorlanması’ psikolojik
ve pedagojik bakımdan çocukların kişilik gelişimleri üzerinde olumsuz etki
uyandırmaz mı?”](11) İstedim ki bir ömrün neredeyse yarısını
tüketerek geçen belki de, “verimlilik
çağı” anlamında bir “ömre be-del”
türden “ÇAKILI KALIŞLARIM-ÇAKILMALARIM”a
atıfta bulunayım. İstedim ki geleceğin nesli bu gençler, deneyimlerimizden
ibret alarak süreçlerini hızlandırsınlar; “konfesyonlarım(itiraflarım)” hep bu yüz-den…! Son tahlilde, siz siz olunuz, “TÜM MEVSİMLERİN HAKKINI VEREREK YAŞAYINIZ”;
ve’s-Selâm…! (1) Bkz. FOUCAULT, Michel(Ünlü
Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog,
psikolog ve sosyolog); https://tr.pinterest.com/pin/566538828098581078/
& https://dunyasozluk.com/baslik/normal-insan-kurgudur-1046078. (Erişim
Tarihi: 31.01.2021). (2) Bkz. DOSTOYEVSKİ, Fyodor Mihayloviç; https://1000kitap.com/saniyelerin-nabzini-tutardim--1393956.
(Erişim Tarihi: 22.09.2021). (3) Bkz. ATAS, Oktay; “Şalom” Gazetesi yazarlarından Rafael
ALGRANATİ’nin “Zaman ve Yaşam”
başlıklı makâle-si, http://arsiv.salom.com.tr/news/detail/25114-Zaman-ve-yasam.aspx.
(Erişim Tarihi: 25.07.2012). (4) Bkz. GLADSTONE, William Evart; https://twitter.com/ulvisaran/status/1003904586481102848.
(Erişim Tarihi: 05. 06.2018). (5) Geniş bilgi için
bkz. İBN-İ HALDUN; “Mukaddime” (Çev. S. Uludağ), Dergah
Yay., İstanbul, 2011 & ÖZKAYA, A.; “İbn. Haldun Ve Ali Şeriati'ye Göre Çevresel Belirlenimcilik (Determinizm)”, (www.geoced.org), ss: 5-10, İstanbul, 2019 & ŞAHİN, C.; “İbn. Haldun’da Coğrafi Determinizm”, -et al.- Akademik Bakış Dergisi, ss. 439-467, İstanbul, 2016. (6)
Geniş bilgi için bkz. YAVAN, N.;
“Making Human Geography In Turkey Under
The Dominance Of Environmental Determinism”, -et al.- Journal of
Thinking, pp. 77-98, 2018
& ARI. Y.; “Çevresel
Determinizmden Politik Ekolojiye(:
Son 100 Yılda Dünya'da Ve Türkiye'de İnsan - Çevre Coğrafyasındaki Yaklaşımlar)”, Doğu Coğrafya
Dergisi, ss. 1-34, 2017 & SESKİR. Z.; “Toplumsal Belirlenimcilik Mi, Teknolojik Determinizm Mi?”, (21
Ocak), 2017. (7)
Geniş bilgi için bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Yakutistan
& https://en.wikipedia.org/wiki/Yakuts.
(Erişim Tarihi: 31.01.2021). (8) Bkz. CEYLAN Yasin(Prof. Dr.); 27.02.2021
tarihli, kendi “facebook” ana
sayfasındaki “İnanç ve Akıl”
başlıklı paylaşım
yazısı, https://www.facebook.com/yasin.ceylan.1690.
(Erişim Tarihi:27.02.2021). (9) Bkz. KARACA Uğur; “Allah’ım Özrümü Kabul Et!”, Barış Kulvarı(Aylık Dergi) sayı, 19, s.
13, Bilgi İletişim Yay., Balıkesir, 2013
& KARACA Uğur; “Hangi Allah?”,
s. 3, Çapraz Kitap Yay., İstanbul, 2014.
Ayrıca bkz. COŞKUNSU, Zeki; “Tanrım Konuşmalıyız; Lütfen, Mümkünse Hemen!”,
-Monolog- ss. 28-33, Çizgi Kitabevi Yay., Konya, 2015. (10)
Bkz. 26.03.2014 tarihli, http://turkyaybir.org.tr/wp-content/uploads/2016/03/YOR-1994_2014.pdf
& 18.04.2014 tarihli,
http://www.radikal.com.tr/turkiye/evrim-kitabi-yazan-din-kulturu-ogretmenine-sorusturma-1187337/
& 18.04.2014 tarihli, https://www.evrensel.net/haber/82493/din-kulturu-ogretmenine-evrim-sorusturmasi
& 18.04.2014 tarihli, https://www.sozcu.
com.tr/2014/gunun-icinden/evrim-kitabi-yazan-din-ogretmenine-sok-489053/ &
18.04.2014 tarihli, http://www.egeninsesi.com/haber/135831-din_kulturu_ogretmenine_evrim_sorusturmasi
& 22.07.2014 tarihli, https://eksisozluk.com/zeki-coskunsu
--4480846. (Erişim Tarihi: 26.03.2014 - 22.07.2014). (11)
Bkz. 28.04.2014 tarihli, https://sendika.org/2014/04/evrim-sorusturmasi-meclise-tasindi-dini-degerleri-asagilamak-fiilleri-nelerdir-185492/.
(Erişim Tarihi: 28.04.2014). Zeki
Coşkunsu |
Yorumlar |
14/06/2023 13:35 Pozitif ruhsal gelişim enerjimizle
sevgi ve saygıyı yücelterek
özlemi duyulan her şeye ulaşabiliriz
diye düşünüyorum ben de...
Abbasali Oğuz |
Yazarın diğer yazıları |
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ? - 20/08/2022 |
METAFİZİĞİN NESNESİ TANRI İLE METAFİZİĞİN KENDİSİ OLAN FELSEFE ÖLDÜ MÜ? |
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası - 29/07/2022 |
Duygu Okyanusu İçindeki Akıl Adası |
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA* - 07/07/2022 |
YAŞAMSAL ÜÇ BÜYÜK KIRILMA YAŞAMSAL DENEYİM-ETKİNLİKLERİMDEN ÜÇ ÖRNEK KESİT |
Felsefe Din Çatışması -II- - 09/05/2022 |
USDIŞILIĞIN TARİHİ: ‘İRRASYONALİTE(MANTIKSIZLIK-SAÇMALIK)’ İLE ‘RASYONALİTE(MANTIK-AKLA UYGUNLUK)’ ARASINDAKİ ÇATIŞMA(:ETKİLEŞİM & EVRİM) |
Felsefe Din Çatışması -I- - 06/05/2022 |
‘METODİK KUŞKUCULUK(SCEPTICISME MÉTHODIQUE)’TAN HAREKETLE ‘KURAMSAL DÜŞÜNME(PENSÉE THÉORIQUE)’ ÖRNEĞİ VE ETKİNLİĞİNİN ‘İKİLİ(BINAIRE) DANS’I |
Kanasın Kanamasına da... - 16/04/2022 |
‘Kanım çekiliyor’! Bu öyle bir ‘çekiliş’ ki Ne bir denizin, Ne de bir okyanustaki herhangi bir ‘med-cezir’, Yani ‘gel-git’lerinkine benziyor! |
Pireye Kızıp Yorganı Yakalım mı? - 20/03/2022 |
MESELE ‘PİRE’ Mİ ‘YORGAN’ MI? YOKSA ASIL MESELE ‘YORGANIN SAHİBİ’; O YORGAN SAHİBİNİN ‘EMPÜRİTON’LU[KİRLETİCİ-SAFLIĞI BOZUCU MADDE(PARAZİT/AJAN) YÜKLÜ] PİRE ÜRETİCİ ZİHNİYETİ VE ORTAMI’ OLMASIN!? |
Ben bir Savaş Karşıtıyım - 26/02/2022 |
“Savaşma; Öz-gür kal - Öz-gürce yaşa, Otantikçe sev(iş) ve üleş-paylaş!” |
Yaşam Sevincini Hiç Tatmamış Çocuklardandık! - 14/02/2022 |
Yaşam Sevincini Hiç Tatmamış Çocuklardandık! |
Devamı |