Doğan Güneş
Her Kent Biraz Hüzün Biraz Umuttur
18/09/2020 Bir aleve sarılmak mümkün mü? Bir uçurumun kenarında durup da kolaylıkla aşağıya bırakmak kendini? Mümkün mü insan için arzularını kabullenip çekinmeden, saklamadan, başkalarını umursamadan onlarla yaşamak ? İnsan, içinde bulunduğu durum neyse, onun tersini istemeye programlanmış gibi… Fazla kalabalıksa hayatı, yalnızlığı özlüyor ya da fazla yalnızsa kalabalıkları. Her bakımdan yaşadığı karmaşaya özleyen gözlerle bakınıyor. İnsan, hayatın her alanında böyle düşünüyor. Ve tam bu noktada ona ‘aidiyet’ duymak ondan da aynı hissi beklemek tavrını geliştiriyor.. Sarsılmaz bir istikrarı kurguluyor insan böyle bir durumda. İster entelektüel olsun ister içgüdüsel olsun, insanlar ve toplumlar bu bilince ulaşıyor mutlaka.. Einstein’ in sözleriyle, yok etmenin atomu parçalamaktan daha zor olduğu önyargılarımız var, sınıfsal farklardan doğan çatışmalarımız var.. Bu kurgu yaşamlarımızın arsası adeta. Ne bina inşa etsek onun üzerinde yükseliyor. Hissettiğimiz, düşündüğümüz, yaptığımız, olduğumuz her şeyde mutlaka onun izlerine rastlanıyor.. Öyle bir kurgu ki ruhsal, fiziksel, biyolojik, psikolojik, bütün yapı taşlarımız onun üstüne işlenmiş duruyor.. Her şeye rağmen ‘Telde yürüyen cambazın denge arayışındaki gibi tutunuyoruz yaşama... Öyle tebdili... Öyle umutla... Çünkü en güçlü köklerimiz, en sıkı bağlarımız, en büyük özlemlerimiz ‘üst düzey sevgi tolumu’ idi... Tıpkı aşkta olduğu gibi... İnsanın yitirdiği özüne dönmesi birazda geçmişini kavrayışındaki o sınırda olduğunu anımsaması zor olmasa gerek... Bazen tercihlerin dışardan zorla olsa da gelir bulur seni ve eğer tercihler içinde bir yerlerde umudu büyütüyorsa koşulsuz sahiplenirsin.. Çünkü bazen hayat her türlü dener insanı, her yüzünü gösterir... Bazen de tesadüfleriyle öylesine hazırlıksız yakalar ki kalbimiz taşar, ya da benliğimiz taş kesilir.. Bağlantısı kopmuş bir hayatın içinde yaşanabilir bir ütopya büyütüyoruz... Var olmanın şartlarıyla yaşam hikayemize yön vermenin son saatleri bunlar. -‘İyi insan sözün üstüne gelir derler… Düşündüklerimiz de düşünmemizin üstüne gelir mi’ ?- Pera’ da yavaş yavaş el ayak çekilmeye başlamıştı… Herkesin yüzünde sıcak ve içten bir tebessüm beliriyor… İpini kaçırmış uçurtmalar vuruyorken pencereye, yaz yağmurlarına umutsuzluklar paranteze alınıyor.. İkinci sufle verilmek üzereydi; Zarif ışıklar ve müziğin sesi dekorla birlikte muhteşem bir bütünlük içinde, ta en derinimize felsefi anlamlar yüklüyordu.. Tüm şehir derin bir nefes alırken aramızda en şımarık haliyle dolunay vardı. O, sokaktan gelen seslerle sabahın yaşanmaya başladığını duyumsadı. Şehrin en sessiz sokağında olduğunu anımsayıp pencereden dışarı baktı. Rengarenk uçurtmalarıyla çocuklar geleneksel şenliklerini kutluyorlardı. Hayat her şeye rağmen ne güzeldi. Göğe baktı, adeta bulutlara dokunan o cıvıl, cıvıl uçurtmalara.. Hepsi sanki birazdan güzel bir günün müjdecisi gibi diye düşündü. Sevinçle çiçekli pazenin elbisesini geçirdi üstüne. Uzun kumral saçını yine şöyle bir tarayıp çabucak dışarı attı kendini. Güneşli güzel bir günde bir süre çocukların arasına karışmak geçti içinden. Kaldırıma çıkarılmış bir masaya oturup çayını yudumlarken kulağına gelen bir şarkının ezgisiyle kendinden geçmişti bile. ‘Yağmur dindi, o gitti’ diye fısıldadı kendi kendine. Uzaktan gelen şarkının içinde tatlı bir imgeydi hayalleri. Yağmurun akşamdan kalan bütün kötülükleri de beraberinde götürdüğünü düşünmeye başladı. Bu düşüncenin ona kötülüğün felsefesini yazdırdığı günlerini anımsayıp ürperdi. Uykularını bölen sözcükler kadar maviydi ona dair düşleri. Ama gitmişti.. Öylece. Bir daha dönmemecesine. Geçmişin bundan böyle asla yakasını bırakmayacağını biliyordu. Sevinebileceği tek şey buydu ve büyük bir sevgiyle kabullenmeyi seçmişti. Kimse neyi kabullendiğini bilmiyordu. Son sözü; ‘ Ömrümün baharı, defne yaprakları bu mevsimde de gülümser mi’ oldu. Defne yaprakları arasından süzüle süzüle var çağlayanlara. Geçtiğin yollardan pembeli, beyazlı, sarılı ebruli gece sefaları açsın. Gece oldu mu, yakamoz bir geceyi ört üstüne. Çünkü bize sabaha varmayan akşamlar lazım. Rotasını kaybetmiş yıldızlar, kapısız evler, duvarsız sokaklar lazım bize. Bize dinmeyen yağmurlar, kır çiçekleri, yeni bir alfabe lazım. Kuşkun olmasın, ilmek ilmek büyütüp yağmur, yağmur çoğaltıyorum suda suretini. Sen o neredeysen mavi bir gülüş çiçek açar el sürdüğün yaşama. Cumartesigüncesi- Eylül 2020 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Hayat/ patolojik bir eğlence - 18/09/2023 |
Gelişigüzel bir kentte, sağımızda yol boyu palmiyeler, küçük sarı, yeşil bitkiler, hafif meşrep ayçiçekleri.. |
Çok şey değil... - 23/05/2023 |
Çok şey değil / bir esinti / bir yaprak kıpırtısına bakıyor her şey |
İnceltilmiş Bir Çağda ‘Nitelikli İyilik’ Yeniden Keşfedilir mi?- 1 - 17/05/2021 |
... |
SUYA ŞİİR - 19/12/2020 |
SUYA ŞİİR / KUŞLARA UMUT / BALIKLARA PUL OLMAK DİLİMİZDE BÜYÜK DÜŞLERİN ŞARKILARIYLA |
Hayat Belki de Gitmekten İbarettir - 06/11/2020 |
Çoğumuzun aklında, fakat pek azımızın anlamsızca, batmakta olan gemiyi hemen terk etmeyi tercih eder. |
Vivaldi’nin Hangi Mevsimindeyiz Bilinmez - 22/08/2020 |
Beyoğlu’nu düşündüm. Kaç zaman oldu rotamızı şaşırıyoruz böyle. Bir ülkeden bir iç ülkeye göçün izdüşümleri gibi şimdi bu kadim semt. |
Orantısız Bir Çağdayız- 1) - 07/08/2020 |
.................. |
Bazı Düşler Boy Verir Mavi Göğün Altında - 25/07/2020 |
Gündüz düşleri geceleri alt yazı geçiyor gözlerimden. |
Doğaçlama Bir Sevinçtir Temmuz - 03/07/2020 |
Doğaçlama Bir Sevinçtir Temmuz |
Devamı |