Doğan Güneş
Bir Şekilde Bir Yerlerde Dokunuyoruzdur Belki Öteki Yanımıza
19/06/2020 (Beklentiler çoğaltıyoruz.. Beklentiler biriktiren ve bekleyen.. Beklentilerimizi bir birine katıyoruz, böylelikle hedefe daha kolay varırız diye düşünüyoruz.. Sonunda hepimiz kaybediyoruz.. Bu öyle bir kaybedişe dönüşüyor k, modern zamanın 'varoluşçuluk'u ile Kafka arası bir yerlerde görünmez kılıyor insanı.. Sanırım bu durum pek çok insanda bir çeşit hoşnut olma durumu yaratıyor) Rimbaud, yaşamı; 'Herkesçe oynanacak bir ortaoyunu' olarak görüyordu.. Ama ölüm saatinde kızkardeşine, 'Ben toprağın altına gideceğim, sense güneşte yürüyeceksin' ! diyordu.. Ben, zamanını göremediğim 'Su', beni görüyor.. Kıvırcıklarımı açıp yüzümden, gözlerimden öpüyor.. Kapıdan içeriye girerken herşey dışarda kaldı.. Çıkarken de herşeyi dışarda bırakmaya kararlıydım.. O ana kadar biriktirdim..Üst üste istifledim..İsimleri kodladım.. Upuzun bir ömrü kestirmeden yürütür gibi.. Durmadım..Durulmayan bir yanımız kalmayana kadar.. 'Kestirmeden' yürümek bir güze yaprak olmaktı birazda.. Cadde kalabalık, yol uzun, arabalar gürültülü..Park sakin, esintili.. Anımsadığım kestirme sokaklardan yürüdüm, yürüdüm gizemli sokağa geldim.. İstanbul'un yeni siluetine direnen yüz elli yıllık taş binanın çatı katında yaşıyordu.. Apartman girişi K Kieslowski filmlerinden fırlamış gibi.. Alışık olmamakla ilgisi varmı bilemiyorum fakat insan herşeye rağmen ürperiyor.. Sokağın caddeye çıkan kısmı nasıl kalabalık, gürültülü bir nehir gibi Taksim'e doğru akıyordu.. Bir özneden geliyorduk fakat yüreğimiz yoklem doluydu.. Kilitsiz kapılar düşündeydi..Duymadı beni.. Penceresinin görüş alanında bir ağaç, upuzun.. Çam ağacı görünümünde akçaağaç.. Elleri klavyede, hızlı hızlı dokunuyordu tuşlara.. Yüzüne baktım, yorulmuş.. Uzanıp saçlarına dokunmak istedim.. Yanında ince tahtaya bez gerilmiş iskemle.. Bir ayağını iskemleye uzatmış..Ben ona bakınca kıpırdadı.. Rüzgar esintisini odanın içine dolduruyordu.. Kollarını bana uzattı, foğrulmak ister gibi.. Ağacın yaprakları boynuma dokunuyordu.. Kestirmeden geldim dedim.. Mavi gökyüzünün altında Beethoven'in üç nolu konçertosu çalıyordu.. Notalar müthiş bir ahenkle odanın etrafından süzüle süzüle evin heryerine doluyordu.. Bir kaç nota yolunu şaşırıp ayaklarıma dolanıyordu.. Bana bakıp bir fotoğrafa bakar gibi gülümsedi.. Büyük gözleri her açılıp kapandığında 'periçiçeği' görünüp kayboluyordu.. Küçük bir mi notası gözlerinden gözlerime zıpladı.. O, kısacık anda Lorca'nın şiirlerindeki kelebek gibi savrulup duruyorduk.. Denizlere, ormanlara, çiçeklere çıkıyorduk.. Güneş yavaş yavaş batıyordu..Kızıllı..Karşıda bir parça deniz.. O beni izledi..Uzun uzun..Unuttuğu detaylarım varmış gibi.. Sessizce bir birimize bakıyorduk.. Dünya şiddetli ihanetlere direndikçe koynumuzdaki içtenliği saklamakta o denli acıtıyor canımızı.. Tek başına ve savunmasız da kalsak gökyüzünün güzelliklerine ulaşıp yıldızları yeniden görebilmeyi hayal ediyorduk.. Eski hayallerle buluşup yeni hayaller kuruyorduk.. Yaprakların hışırtılarıyla konuşmaya başlamıştık.. O kadar çok konuştuk ki sonunda sesim onun sesine benzemeye başladı.. Ağzımı açtığımda, kendi sesim değildi duyduğum.. Yaprağın, dalın birbirlerine sürtünüşüne benzer bir sesti.. O sesimle konuştum onunla.. Yüreği neye değiyorsda ona benziyor insan.. Kestirme geldiğim sokağa uzatmalı gidiyordum.. Bunca gördüğüm yol, aynı binalar, kaskatı ve tek sıra.. Cam cam uzamış binalar..Kuşlar zorunlu olarak korkmamaya başlamış insanlardan, buldukları küçük boşluklara doluşuyorlar.. Çocuklar karşıma geçip kuşlara, bana gülüyorlar.. Önde duran çocuğun gözleri iki yumru tomurcuk, gülümsüyorum.. Ağaçlar gülüyorlardı, sonbahar olmasına rağmen gülüyorlardı.. 'Sanki Guy Fawkes'in portresi Andy Warhol'un alaysı ve klasik üslubuyla yorumlanıyordu sokağın ortasında'.. Sesleri öğreniyordum..Su damlacıklarının zerre zzerre süzülürken çıkardığı sesleri, gecenin sesini, rüzgarın sesini, umudun sesini.. Cumartesi'nın ve 'Güldüşlü'nün sesini.. Sessizliğin sesini ve devrimin sesini de biliyordum.. Büyük yalnızlıklar devşiren bir filmin arka planında stadyumlar dolduruyorduk.. Enteresan adamlar vardı birde, durmadan oscarlar alıyorlardı.. 'Başka sinema'nın hizmetindeydiler, büyük senaryolar yazıyorlardı.. Biz ise büyük yalnızlıklar devşiren filmin altkümesinde yaşıyorduk.. İlginçtir, ne zaman ışıklar sönse konfetiler, renkli renkli kağıtlar büyük gürültüyle üzerimize yağıyordu.. Biz hangi güneşin etrafında dönüyoruz acaba?.. Bir miktar uzağa gitsek, kalbimize tarifsiz hüzünler birikiyor.. Ne sebepten ötürü olursa olsun aynı özlem, hüzün ve kaybolmuşluk duygusuyla dolup taşıyoruz.. Çokmu kök salmıştık bu topraklara yoksa uzak olmaktan mı korkuyorduk bazı şeylere? |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Hayat/ patolojik bir eğlence - 18/09/2023 |
Gelişigüzel bir kentte, sağımızda yol boyu palmiyeler, küçük sarı, yeşil bitkiler, hafif meşrep ayçiçekleri.. |
Çok şey değil... - 23/05/2023 |
Çok şey değil / bir esinti / bir yaprak kıpırtısına bakıyor her şey |
İnceltilmiş Bir Çağda ‘Nitelikli İyilik’ Yeniden Keşfedilir mi?- 1 - 17/05/2021 |
... |
SUYA ŞİİR - 19/12/2020 |
SUYA ŞİİR / KUŞLARA UMUT / BALIKLARA PUL OLMAK DİLİMİZDE BÜYÜK DÜŞLERİN ŞARKILARIYLA |
Hayat Belki de Gitmekten İbarettir - 06/11/2020 |
Çoğumuzun aklında, fakat pek azımızın anlamsızca, batmakta olan gemiyi hemen terk etmeyi tercih eder. |
Her Kent Biraz Hüzün Biraz Umuttur - 18/09/2020 |
Bir aleve sarılmak mümkün mü? Bir uçurumun kenarında durup da |
Vivaldi’nin Hangi Mevsimindeyiz Bilinmez - 22/08/2020 |
Beyoğlu’nu düşündüm. Kaç zaman oldu rotamızı şaşırıyoruz böyle. Bir ülkeden bir iç ülkeye göçün izdüşümleri gibi şimdi bu kadim semt. |
Orantısız Bir Çağdayız- 1) - 07/08/2020 |
.................. |
Bazı Düşler Boy Verir Mavi Göğün Altında - 25/07/2020 |
Gündüz düşleri geceleri alt yazı geçiyor gözlerimden. |
Devamı |